» 01-  50
» 51- 100
» 101-150
» 151-200
» 201-250
» 251-300

» 301-350
» 351-400
» 401-450
» 451- 500
 

Bunları Biliyor musunuz II


51-Dostların Bazı Hallerine Tahammül Et!

İyi dost ve arkadaşlara sahip olmak çok güzel bir nimettir. Fakat her güzel şeyin bir bedeli olduğu gibi bunun da bir bedeli vardır. Dostluğun uzun ömürlü olmasını istiyorsan dostlarının bazı hallerine tahammül etmelisin. Mesela nazlanmak gibi, hiddet gibi, dil sürçmesi gibi. Böyle nahoş bir durumla karşılaştığında “dostluk arkadaşlık hakkı” için tahammül etmelisin. Unutma! Başına gelen felaketlerin de iyi bir yanı vardır.O da, gerçek dostlarının kimler olduğunu ortaya çıkarmasıdır.Mü’min kardeşinin kusurlarını, açıklarını araştırıp ortaya dökenlerden olma.Böyleleri marazi tiplerdir.Mü’min kardeşinin kusurlarını açığa çıkartıp onu rezil eden değil, o kusurları örtüp,düzeltmeye gayret edip aziz edendir.Unutma ki, Allah’ın güzel isimlerinden biri de “settar” : Ayıpları örtüp kapatan dır. “Bana arkadaşını söyle senin nasıl biri olduğunu söyleyeyim” sözü ne kadar doğru. Bundan dolayı, senin bir anlamda geleceğini belirleyecek arkadaşlarını seçerken dikkatli ol. Unutma, aktarla arkadaşlık eden gül yağı, kasapla arkadaşlık eden içyağı kokar.

Kaynak:Vakit Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
19/03/2008

52-Şarap en zararlı içki mi

Şarap hakkındaki "sağlık teorileri"ne bir yenisi daha eklendi. Genellikle iki kadeh içmenin sağlığa yararlı olduğu söylenen şarabın beyne diğer alkollü içkilere oranla daha zararlı olduğu belirtildi.

Alman bilim adamlarının yaptığı ve Bild gazetesinde yer alan araştırmaya göre şarap, beynin hafıza ve yön bulma ile ilgili olan "hipokampus" kısmında hasar yapıyor. Ayrıca "hipokampus"un alkol kullanmayanlarda, alkol kullananlara göre yüzde 10 daha büyük olduğu da ortaya çıktı. Şarap yerine bira ve diğer alkollü içecekleri tüketenlerin beyinlerinde de "hipokampus" kısmının daha büyük olduğu belirlendi. Araştırmada alkolik ve sağlıklı bireylerin beyin taramaları incelendi. Deneye katılanlara ayrıca hangi içkileri tercih ettikleri de soruldu.
 

Kaynak; Hürriyet Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
20/03/2008

53-Patates Kızartması Sevenlere

Journal of the Science of Food and Agriculture’da yer alan bir araştırmada, patatesleri kızartmadan önce suda bekletmenin akrilamit seviyesini düşürdüğü açıklandı.
Akrilamit, nişastalı gıdaların yüksek sıcaklıklarda pişirilmesi sırasında doğal olarak ortaya çıkan bir kimyasaldır.
Araştırmacılar, pek çok gıdada görülen akrilamit oluşumunun, sağlımız için tehlikeli olduğu ve hayvanlarda kansere yol açtığı ile ilgili şüphelerin olduğunu belirtiyorlar.
Ancak İngiltere’de yapılan yeni bir araştırmada, patatesleri kızartmadan önce kısa bir süre suda bekletmenin, akrilamit oluşumunu ve neden olduğu riski ciddi ölçüde azalttığı belirlendi.
Leatherhead Food International’dan Dr. Rachel Burch, bugüne kadar gıdalarda akrilamit oluşumunu önelemek üzere pek çok araştırmanın yapıldığını, ancak bu çalışmaların gıda endüstrisiyle sınırlı kaldığını belirtiyor ve yaptıkları çalışmada evde uygulanabilecek pratik çözümü hedeflediklerini ekliyor.
Yapılan çalışmada patateslerin 30 dakika ile 2 saat arasında sürelerle suda bekletilmesi sonucunda, %23, %38, ve %48 oranlarında akrilamit seviyesinin düştüğü gözlemlendi. Ancak araştırmacılar bu sonuçların az kızarmış patates için geçerli olduğunu belirtiyorlar.

http://sufizmveinsan.com
21/03/2008

54-Suallere Açık Olan Bir Nebi…

Nebi (s.a.) bir zamanla tahditli olmaksızın daima suallere açık kalmıştır. Mescidde, evinde, yolda, minberde ve konuşma anında, seferde, muharebede, gece vakti, hasta iken, tek başına veya kalabalık bir topluluğun içinde iken sorulan suallerin hiçbirini “şimdi vakti değil” diyerek geri çevirmemiştir. Çünkü soru soran öğrenmeye hazır durumdadır. Rasulullah (s.a.) da onun bu hazırlığından gereği gibi istifade etmesini bilmiş, tatmin edici cevaplar vermiştir. Şayet Râsulullah sorulan sual karşısında vahiy ve ilham yoluyla hazırlıklı değilse gelecek vahyi bekleme yolunu tercih etmiş veya bu suallerin cevabının Kur’an da yer tutması ilahi takdir gereği ise cevap olarak o yoldan gelmiştir.

Kur’an, insanlar için soru sorma kapısını “Eğer bilmiyorsanız, zikir-ilim ehlinden sorun” diyerek açmıştır. Rasulullah ise bu ilim ve zikir ehlinin başında gelir. Dini mahiyeti olan her meselenin tek ve asıl çözüm kaynağı Râsulullah olduğuna göre, O da suallere kapalı bulunursa mesele orada bitmiş, dava durmuş demektir. Asıl vazifesi tebliğ ve beyan olan Rasulullah’ın dinini öğrenmek için gelen bir kimseyi geri çevirmesi, sorusunu cevapsız bırakması düşünülemez. Cevaplandırıldığı takdirde faydalı olacağı belli olan herhangi bir sorunun Nebi (s.a.) tarafından cevapsız bırakıldığına dair tek bir misal yoktur.

http://sufizmveinsan.com
22/03/2008

55-Atık Maddelerden Yapılan Ucuz Saatler Alerji Sebebi

Cildiye uzmanı Behçet Özsayın, ucuz saatlerde kullanılan kalitesiz parçaların nikel, plastik ve atık metal grubundan yapılan maddeler içerdiğini belirterek, bunun da ciltte döküntü, alerji,kaşıntı,sivilce, deri yaralarına kadar gidebilen ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini ifade etti. Özsayın ‘’Kalitesi hakkında bilgi sahibi olmadığınız saatleri almayın.’’ Dedi. Alsa Saatçilik yetkilisi Ali Dursunoğlu ise, çok ucuza satılan saatlerde kullanılan malzemelerin kalitesiz olduğunu söyledi.

Kaynak: Zaman Gazetesi 

http://sufizmveinsan.com
23/03/2008

56-Hafıza için gündüz 6 dakika uyku

Alman bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre, çok kısa şekerlemeler bile hafızanın tazelenmesinde büyük fayda sağlıyor. Hafızanın sadece 6 dakikalık uykuyla yenilendiği teorisi, bilim dünyasında bir ilk kabul ediliyor.
Geçmişte yapılan birçok çalışma, hafızanın tazelenmesinde uyku düzeninin önemli rol oynadığını kanıtlamıştı. Düsseldorf Üniversitesi’nden bilim adamları da çok kısa süreli uykuların hafıza üzerindeki etkilerini ölçen bir araştırma yaptı.
New Scientist dergisinde yayımlanan araştırmada, öğrencilere ezberlemeleri için bir grup sözcük verildi. Daha sonra öğrenciler iki gruba ayrıldı ve kendilerine bir saat boş zaman tanındı. Bu süre içinde bir grubun yaklaşık altı dakika uyumasına izin verilirken, bir grup uyanık tutuldu. Bir saatlik süre sonunda yapılan hafıza testinde, şekerleme yapan grup çok daha iyi performans gösterdi.
Bazı teorilere göre hafıza derin uyku halinde tazeleniyor. Bu derin uykuya da, uykuya dalınmasından en az 20 dakika sonra geçiliyor.
Ancak araştırmayı yürüten ekibin başkanı Doktor Olaf Lahl, hafızanın tazelenmesi sürecini uykuya dalma anının tetikliyor olabileceğini kaydetti. Lahl, “Bildiğimiz kadarıyla bu, çok kısa uykuların hafızayı etkin bir şekilde güçlendirdiğini gösteren ilk çalışma” dedi.
Hafızayı kameraya alacaklar
İngiltere’deki Loughborough Üniversitesi’nden Profesör Jim Horne ise araştırmayı ilginç bulmakla birlikte, sonuçlarına temkinli yaklaşmak gerektiği görüşünde. Horne “Hafızanın sadece altı dakikada yenilendiği buluşu ilginç. Ancak hafızanın yenilenmesinin uykuya dalınmasından çok daha sonra başladığı yönünde çok fazla kanıt var” dedi.

Kaynak; Ntvmsnbc.com

http://sufizmveinsan.com
24/03/2008

57-“HAYR UL-UMUR EVSATUHA” SAADET VE HUZUR İÇİN İTİDAL

Orta yol, sadece helak olmaktan kurtuluşun değil aynı zamanda huzurlu ve mutlu olmanın yoludur. Allah Rasûlu “Hayr el-umur evsatuha” (her şeyin iyisi ortada olandır, itidal; aşırı olmama hali-ölçülülük) buyurmuştur. Allah dostları da bu yüzden her şeyde itidal sahibi olunmasının önemine dikkat çekmişlerdir. Özellikle de şu iki hususta; -kızgınlıkta itidal- cinsellikte itidal. Kızgınlık ve öfke, durması gereken yerde durmaz, haddi aşarsa varacağı yer darptır, ölümdür, öldürmedir. Olması gerektiği kadar olmaz ise dinini, milletini, ailesini koruma noktasında acizlik, diğer bir ifadeyle hamiyetsizleşme demektir. Kızgınlık-öfke, ne taşkınlık ne de acizlik gösterip durması gereken yerde durursa ortaya çıkacak olan sabırdır, cesarettir, hikmettir. Cinsellik de öyle, durması gereken çizgiden öteye geçtiğinde ortaya çıkacak olan fisk ve fücurdur. Olması gerekenden az olursa ise ortaya çıkacak olan aile huzursuzluğudur. Bu konuda orta yol bulunduğunda ortaya çıkacak olan ise iffettir, kanaattir, sükûnettir velhasıl huzur ve mutluluktur.

Kaynak; Vakit Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
26/03/2008

58-Karıncaların inanılmaz teknikleri II. Bölüm

Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce tutun ölmez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar böyle suya batırılsak, nefes alamadığımız için oksijensizlikten ölürüz ama su karıncaların çok ince olan nefes tüplerinden içeri giremez. Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar. Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süreleri inanılmazdır.

Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hissedince yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar. Ateş karıncası denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tutunarak sel sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar. Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru tutuluyor.

Karınca yuvaları inşaat tekniği olarak örnektirler. Yuvanın girişine bağlı ve buradaki suyu alıp başka tarafa verebilen birçok tünel daha inşa ederler.

Bazıları ise yuvalarının üstünü öyle sağlam kapatırlar ki, sel sularının bir evin çatısının üstünden aşması gibi geçip giderler.

Yine de bir aksilik olur, yuva su ile dolarsa, karıncalar çöp ye yaprak parçalarına veya yukarıda belirtildiği gibi birbirlerine tutunup yüzebilirler.
Çok  şiddetli yağmurdan sonra oluşan çamur tünellerini kapattığı zaman ise yuvalarının. Yeniden inşa etmek zorunda kalırlar.
Gündelik hayatta artık yaygın olarak kullanılan mikrodalga fırınların kapaklarında kacak yapmamaları, insanlara zarar vermemeleri için özel tedbirler alınır. Ancak bir mikrodalga fırınına girmiş karıncaya, fırın çalıştığı sürece bir zarar gelmeyeceğini biliyor muydunuz?
Mikrodalga fırınlarında ışın yoğunluğu bir noktaya göre ayarlıdır. Bu nokta hemen hemen fırının ortasıdır. Bu nedenle yiyecek, her tarafı eşit pişsin diye ortada dönen bir tabla üzerine konulur. Karıncalar fırında ışınların daha az yoğun olduğu bölgeleri hissederler. Zaten sıcak bölgelere girseler de, vücut yüzey alanlarının hacimlerine oranla yüksek olması nedeni ile ılık bölgeyi bulana kadar kendilerine zarar gelmez.


Kaynak; Vakit Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
29/03/2008

59-Bağırsaklar Nasıl Korunuyor?

Bağışıklık sistemi sürekli olarak yabancı istilacıları kontrol altında tutsa da, hiçbir zaman bağırsaklardaki bakterilere saldırmaz. Bu yıl Dana-Farber Kanser Enstitüsü’nden bilim insanları, lenf nodüllerinde daha önce varlığı tespit edilememiş spesifik hücre popülasyonlarının bağışıklık sistemine işaret göndererek bazı durumları göz ardı etmelerini bildirdiğini ortaya çıkarttı. Stromal hücresi denilen bu hücreler vücudun bağırsakları yabancı istilalardan nasıl koruduğunu ortaya koydu.

Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
30/03/2008

60-İman,  sağlığın  yarısı

İnsanın sağlığı “iç denge”den geçiyor...
İnançlarımızla sağlığımız arasında köklü bir bağ olduğunu biliyor muydunuz?

Evet iman, sağlığın yarısı…
Hatta kamil iman ile tamamı bile denilebilir. İman ile şekillenen duygularımız, tavırlarımız ve davranışlarımız bizi huzura, huzur ise sağlıklı bir hayata taşıyor.
Bunda şaşılacak bir taraf yok diyor, uzmanlar. Onlara göre günümüzün tıbbi gelişmeleriyle ortaya çıkan bir gerçek var:
İnsanın sağlığı “iç denge”den geçiyor. İç dengenizdeki huzur elbette duygularınıza, davranışlarınıza yansıyor. Öfkesiz, güler yüzlü, hayır düşünceli, hoş görülü, düzenli bir hayat çizgisi takip ediyorsunuz. Her işinizi “iman gerçeği” çerçevesinde daima vicdanınızla birlikte yapma çabası içinde oluyorsunuz. Bu huzurlu iç denge vücuttaki bütün organları stresten uzak, yaradılışlarına uygun tempoda çalışmasını sağlıyor.
Kuvvetli bir bağışıklık sistemi sağlıklı insanın ilk şansı. Bunu daha anne karnında iken kazanmaya başlıyor insan. Huzurlu, inançlı bir annenin doğurup emzirdiği çocuk, bütün emsallerinden daha güçlü bir bağışıklık sistemi ile donanmış olarak hayata atılıyor.
Stres ciddi bir hastalığa yakalanma riskini arttırıyor. Haset, kin, hile gibi olumsuz düşünceler vücudu güçsüz düşürüyor.
Sevgi insana pozitif bir enerji veriyor, sindirimi düzenliyor, rahat uyku uyutuyor. Dünyaya aşırı bağlılık, hırs, ağır tepkili bir hayat ülser, yüksek tansiyon ve migren gibi rahatsızlıklara zemin hazırlıyor.
Ne kadar “ene” yani “ben” diyen bir karakterde iseniz, sağlıkta o kadar kayıptasınız. Bünyeniz, sizden esnek olabilmeyi, hayırsever olmanızı bekliyor. “Ene”sini tatmin edebilmek için insanın harcadığı olağanüstü enerji, endişe ve yaşadığı stres ona kalp krizi bile geçirtebilir.
Uzmanlar, hayatınızın nihai bir anlamı olsun diyorlar.
Gönül ehlinin de aynı tavsiyeyi yapması, asrımızın en büyük buluşması denilebilir.

Kaynak: Vakit Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
31/03/2008

61-Şaşkın Balkabakları

Geçenlerde İstanbul dışında oturan bir kardeşim bir rüyasını anlattı. Belirli bölümleri, şahsı ve yakın bir arkadaşı ile alakalı olduğu için size yansıtmıyorum.
Ama son kısmı hayli dikkât çekiciydi.
Özetle şöyle diyordu;
“ ...Sonra onunla beraber balkabağı pişirdik. Ve akabinde sokağa çıktık. Etrafta gezinirken kalabalık arasında dikkât çeken bir adam gördük.
Boynu balkabağı gibi şişmişti.
Sorduk, bu adam neden bu hale geldi?
Bir kişi cevap verdi;
Allah Rasulü'ne yakışıksız laflar söylediği için böyle oldu dediler.”
Değerli okurlar! Rasulullah’la (s.a.v) olumsuz ilişkiye girenlerin sonuçta nelerle karşılaştığını, bilmem sizlere hatırlatmama gerek var mı?
Şaşkın balkabakları gibi ortalarda dolaşmanın hiç âlemi yok.
Yalpalamaya başladığınızda kimse yanınızda olmaz ve sonunda mutlaka çuvallarsınız.

Haberiniz olsun.

Ahmet F. Yüksel
http://sufizmveinsan.com
02/04/2008

62-PROSTAT
İdrarda ağrı ile kendini belli ediyor.
Prostat kanseri, testesteron gibi androjenler tarafından uyarılan anormal hücrelerin kontrol edilemeyecek şekilde büyüyerek tümör oluşturmasıdır. Özellikle geceleri olmak üzere sık tuvalete çıkma ve idrar yapmada güçlük ile kendini belli eder. Tedavi için prostat bezinin cerrahi yolla çıkarılması, radyoterapi veya kemoterapi uygulanıyor.


http://sufizmveinsan.com
04/04/2008

 

63-Sigara, Prostat kanserini 2 kat arttırıyor

Üroloji uzmanları, prostat kanserinin her 6 erkekten birini etkilediğini söylüyor. Araştırmalar prostat kanserinin erkeklerde yeni kanser vakaları arasında ilk sırayı aldığını gösteriyor. 5 yıl içinde erkeklerde kansere bağlı ölüm nedenleri arasında prostatın ilk sırada yer alması bekleniyor. Sigara içenlerde hastalık ihtimali ise, içmeyenlere göre 2 kat daha fazla.  İtalya’nın Milano şehrinde düzenlenen 23. Avrupa Üroloji Kongresi’nde uzmanlar prostat kanseri konusundaki yeni araştırmalar hakkında bilgi verdi. Buna göre, Avrupa birliği ülkelerinde 2006 yılında 301 bin 500 kişiye prostat kanseri teşhisi konuldu. Kesin nedenleri tam bilinmeyen prostat kanserine pek çok faktörün etkili olduğu kaydediliyor. Ailede prostat kanserinin bulunması, yakalanma riskini arttırıyor. Tanı konmuş kişilerin ¾ ü 65 yaş üzerinde bulunuyor. Araştırmalar bu hastalığın Afrikalı Amerikalılarda daha sık görüldüğü sonucunu ortaya çıkarıyor. Prostat kanseri vakalarının %70 inin erkeklerde görüldüğünü söyleyen İrlanda Dublin Üniversitesi’nden Prof. Dr. John Fitzpatrick, prostatın yaşlı hastalığı olmasına rağmen tedavi noktasında ciddi çalışmaların yapılmadığını söylüyor. Uluslararası  Geriatrik Onkoloji Derneği Başkanı Jean-Pier Droz ise tedavi için geriatrist, onkolog, diyetisyen, fizyoterapist, eczacı ve hemşirelerin ortaklaşa ekip çalışması yapması gerektiğini aktarıyor. 

http://sufizmveinsan.com
06/04/2008

64-Ayak mantarına bitkisel çözüm

Gaziosmanpaşa Üniversitesi (GOP) Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı ve Kimya bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Adem Önal, bölümü kimya olduğu için araştırma yaparken ceviz yaprağının antifungal etki göstermesi üzerine ayak mantarında iyileştirme etkisi olduğunu öğrendiğini ifade ederek, “Daha sonra, ceviz yaprağı, portakal kabuğu ve dut kullanarak ayak mantarı tedavisinde kullanılan bitkisel karışımı elde ettik ve bunu test ettik” diye konuştu. İstanbul'da bir firma ile anlaşarak ''Fungop'' ismi ile ilacın üretimine geçeceklerini kaydeden Prof. Dr. Önal, ''İlacımızın 'Fungop' isminde olmasının nedeni 'fun' mantarın kısaltılması, 'Gop' ise üniversitemizin kısaltılması. Fungop için Sağlık Bakanlığı'ndan gerekli izinlerimizi aldık. Biz bu ilacı, tamamen çöpe attığımız ceviz yaprağı, portakal kabuğu ve duttan elde ediyoruz. Bizim bu çalışmamız sonucu portakal kabukları ve ceviz yaprakları heba olmaktan kurtulacak” dedi.

Kaynak; Vakit Gazetesi


http://sufizmveinsan.com
08/04/2008

 

65- Arayan Kişinin Yaşını Saptayan Yazılım
Lisan diyalog sistemleri gelecekte, çağrı merkezlerini arayan kişiler
için kişiye özel hizmetler verebilecek. Siemens’ in geliştirdiği bir yazılım sayesinde lisan bilgisayarları, arayanları cinsiyetine ve yaş kategorilerine göre sıralayabilecek. Bu da, sistemin müşterilerin beklentilerine daha iyi yanıt vermesi anlamına geliyor. Sistemin prototipi Münih’ teki Corporate Technology (CT) ile Siemens Enterprise Communication’ daki lisan tanıma uzmanlarının ortak çalışmaları sonucu geliştirildi.Bu yeni tip teknolojinin temeli, farklı yaş gruplarına dahil, binlerce kadın ve erkeğin konuşma kayıtlarına dayanıyor. Bu veritabanının farklı ses özelliklerine sahip, olabildiğince çok sayıda konuşmacı içermesi gerekiyor. İstatiksel modeller bu konuşma verilerinden üretiliyor. CT araştırmacıları bu modellere dayanarak konuşmacıların ses özelliklerini değerlendiren ve analiz eden algoritmalar geliştirdiler. Sistem,  arayanın yaşına ve cinsiyetine bağlı olarak ilk birkaç sözcükten sonra hangi kategoriye dahil edilebileceğine karar veriyor.
Kaynak: CBT

 

http://sufizmveinsan.com
09/04/2008

66- Botoks, sinir hücrelerinde bozukluğa sebep olabilir
ABD’li aratırmaclar, kırışıklıkların giderilmesinde uygulanan botoks tedavisinin, enjekte edildiği bölgeden beyne hareket edebilecegini bildirdi. Araştırmaya göre, bıyık kaslarına ‘A tipi botulinum neurotoksin’ zerk edilen farelerin beyin dokularındaki incelemede, botoks maddesinin beyin köklerine taşındığı görüldü. Özellikle yaşi ilerlemiş ünlülerle norolojik rahatsızlığı bulunan hastalann tedavisinde kullanılan yöntemin sinir hücrelerinin iletişim yeteneğini bozabileceği, omurilikte değisikliğe yol açabileceği kaydedildi. Araştırmaya katılmayan Boston Lazer ye Kozmetik Merkezi’nden Mathew Avram ise fare fizyolojisinin insanlardan farklı olduğunu, araştırma için daha fazla çalışma gerektiğini savundu.


http://sufizmveinsan.com
10/04/2008

67-Yorgunluğun  sebebi  Nem

Bahar aylarında, nem ve buharlaşmayla birlikte havadaki elektrik yükünün ve negatif iyonların arttığı, bunun da, ”Bahar yorgunluğu” olarak adlandırılan bazı rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olduğu bildirildi.
Bursa Yüksek İhtisas hastanesi İç Hastalıkları Klinik şefi Doç. Dr. Sedat Demir, bahar aylarında hastaların en sık kas ve baş ağrılarıyla, çabuk yorulma şikayetleri ile kendilerine başvurduklarını söyledi.Demir, bahar yorgunluğundan korunmak için bol sebze – meyve yenilmesi, B ve C vitaminleri ile potasyum yönünden zengin gıdalarla beslenilmesi, ayrıca günde 2 – 2,5 litre su içilmesi ve düzenli spor yapılması gerektiğini bildirdi.

Kaynak, Vakit Gazetesi


http://sufizmveinsan.com
11/04/2008

68- Resûlullah Efendimiz ve Çocuklar

Resûlullah Efendimizin 3'ü erkek, 4'ü kız olmak özere 7 çocuğu olmuştur. Kasım, Abdullah ve İbrahim küçük yaşlarda vefat etmişlerdir. Kızları Zeyneb, Rukkıye, Ümmü Gülsüm ve Fatma'yı ise büyütüp evlendirmiştir. Ancak, Hz. Ali ile evlenen Hz. Fatma hariç, diğer kızlan da Resûlullah Efendimiz’den  önce vefat etmiştir.
Asr-ı Saadet'te yeni doğan ço­cuk. Resûlullah Efendimiz’e getirilir, ondan dua etmesi istenirdi. O da çocuğu kucağına alır, dua eder, bazen isim de koyardı. Onun oğlu İbrahim'e, doğduğu gece adını koyduğu; torunu Hasan'ın kulağına ezan okuduğu, bizlere kadar gelen haberler arasın­dadır. Resûlullah Efendimiz, çocuklara güzel ve anlamlı isimler ve­rilmesini tavsiye etmiştir.
"Bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha iyi bir armağan vermemiştir" buyurarak, çocukların güzel terbiye edilmesini emretmiştir.
Resûlullah, ailedeki çocuklar arasında adaletli olunmasını, özel­likle hediye verirken veya bir şey bağışlarken eşit davranılmasını emir buyurmuştur.
Resûlullah Efendimiz her zaman bu küçük yavruların dostu, yardımcısı, ko­ruyucusu ve şefkat kaynağı olmuştur. 0  çocuklara ilgi gösterir, selam verir, başlarını okşar,  şakalaşır,  kucağına alır, devesine bindirirdi. Hedi­yeler verir, onları gülüp eğlendirirdi. Mevsimin ilk çıkan meyvelerini de onlara dağıtırdı.
Temim Kabilesi'nden kalabalık bir grup Resûlullah Efendimizi  ziyarete gel­mişti. Eşyalarının başına bir çocuğu bırakmışlardı. Resûlullah , onlarla gö­rüştükten sonra herbirine bir hediye verdi. Daha sonra içlerinde hediye almayan kimse kalıp kalmadığını sordu. Sadece, eşyaları bekleyen bir çocuğun kaldığını söylediler. Resûlullah Efendimiz çocuğu çağırtıp ona da hediyesini verdi.

Kaynak, Vakit Gazetesi


http://sufizmveinsan.com
12/04/2008

69-Vitaminlerin Fazlası Zararlı

Aşırı A Vitamininin beyin kanaması ve felç riskini arttırdığı kalp ve damar hastalıklarına sebep olduğu belirlendi. Yüksek düzeyde alınan C veya E vitaminlerinin de diğer nedenlerin yanında ölüm oranını yükselttiği ortaya çıktı. ABD’ de 83 bin 639 tıp doktorunun katıldığı araştırmada, yüksek düzey C veya E vitamini tüketiminin ölüm oranını yükselttiği belirlendi. Yüksek düzeyde tüketilen A vitamini, C ve E vitaminine göre beyin kanaması ve felç riskini arttırdığı rapor edilen bilgiler arasında yer aldı.

Kaynak: Zaman Gazetesi


http://sufizmveinsan.com
14/04/2008

70-Dünyanın En Güçlü Mini İşitme cihazı

Çok ağır işitme sorunu yaşayan kişiler artık dünyanın en küçük fakat en güçlü işitme cihazı sayesinde sesleri duyma şansına kavuşacaklar. Siemens’ in Nitro adı altında geliştirdiği bu neredeyse görünmez cihazı 70 desibel gücünde. Bu da televizyon cihazının normal volumuna eşit. Cihazın iki 55 desibel ve 70 desibellik iki modeli şimdilik Almanya ve Avrupa ülkelerinde satılıyor. Şiddetli işitme zorluğu çeken hastalar daha önce kulak arkasına yerleştirilen cihazlardan yararlanıyordu. “CIC-complete in the canal” kategorisine giren yeni cihazlar, genel olarak işitme cihazlarının en küçükleri. Bunlar kullanan kişinin işitme kanalının şekline göre özel olarak tasarlanıyor ve kanalın içinde tümüyle gizleniyor. Daha önce de bu çeşit cihazlar vardı, ancak bunların ses hacmini yükseltme kapasitesi, ancak hafif veya orta derece işitenleri tatmin edebiliyordu. Şimdi CIC kategorisinin en güçlü üyesi olan Nitro, işitme kalitesine yeni standartlar getirdi. Siemens Audiologie Technologies’ ten araştırmacılar, özel olarak geliştirilmiş yüksek performanslı hoparlörlerden yararlanarak ses yükseltme düzeyini bugüne dek hiç olmadığı kadar yükseğe çıkarttılar. Ayrıca istenmeyen geri plan seslerin baskılanmasına da öncelik tanıdılar.Nitro ayrıca, kişiye göre tasarlanan çip dizaynı sayesinde en uzun pil ömrüne sahip.

Kaynak: CBT/Bilim

http://sufizmveinsan.com
15/04/2008

71-Siyah Karbon ve Erime

Kuzey Kutbu’nda 1900’lü yıllardan bu yana birikim yapan endüstriyel siyah karbonun, bölgedeki buzulların erime hızını arttıran bir etmen olduğu anlaşıldı. Yapılan araştırmalara göre siyah karbon ışık radyasyonun geniş bir spektrumunu emdiği için, kurum çok az miktarda bile olsa ısıyı içinde hapsedebiliyor. Bu da buzulların erimesini hızlandırıyor.

 Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
16/04/2008

72-Bahar Yorgunluğunu ‘Erken Kahvaltı’ ile Atın

Çok sayıda insanı etkisi altına alan bahar yorgunluğunu kolay bir şekilde atlatmada kahvaltı saatinin öne alınmasının önemli olduğu vurgulandı.Özel Selçuklu Hastanesi Diyetisyeni Mevra Çimili, böyle bir süreci yaşayan birey için beslenmenin son derece önemli olduğuna dikkat çekti. B grubu vitaminleri içeren makarna, ekmek, ay çekirdeği, ton balığı, balık, süt, biber, yumurta, sebze, yerfıstığı gibi gıdaların tüketilmesi gerektiğini aktaran Çimili, balığın haftada üç kez tüketilmesinin faydalı olacağını anlattı. Çimili, peynir, tavuk, yumurta, süt gibi besinlerin de hücre yenilenmesini kolaylaştıracağı ve bağışıklık sistemini kuvvetlendireceğinin altını çizdi. Dengeli ve düzenli beslenmenin önemini hatırlatan Çimili, "Erken saatlerde yapılan kahvaltı, yeterli vitaminlerin alımı, düzenli ara öğünler, sıvı ve su tüketimi, egzersizler, aktif yaşamı sınırlandıran ve yavaşlatan bu durumu daha sağlıklı geçirmeye yardımcı olacaktır." dedi. Özel Selçuklu Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Sait Önal, bahar mevsiminin başladığı günlerde ortaya çıkan bahar yorgunluğunun birçok kişide bitkinlik, güçsüzlük ve enerji noksanlığı, isteksizlik, uykusuzluk, vücutta karıncalanma gibi belirtilerle kendini gösterdiğini ifade etti. Sait Önal, bu rahatsızlığa yakalanan insanlarda öfkelenme, duygusallık, sıkılganlık, durgunluk, gibi belirtilerin de gözlendiğini bildirdi. Bahar yorgunluğu yaşayan kişilerin ruh hallerinin özel ve iş hayatlarına yansıyabileceğini dile getiren Önal, bu halin özellikle çalışan insanların konsantrasyon konusunda sıkıntı yaşamalarına sebep olabileceğini vurguladı. Bahar yorgunluğuna bağlı olarak eklem ve baş ağrıları, algı problemleri gibi durumların da ortaya çıkacağına dikkat çeken Önal, özellikle bu aylarda rahatsızlığın hissedilir derecede artabileceğini, söyledi.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
17/04/2008

 

73-Kellikten Sorumlu Kalıtım Bölgesi

Bilim insanları saç dökülmesinden sorumlu genleri saptadılar. Kelliğin, şişmanlığın ve kalp hastalıklarının bu genlerle ilişkili olabileceği sanılmakta. Bonn Üniversitesi’ ne bağlı Life & Brain Merkezi’ nde Axel Hilmer yönetiminde çalışan araştırmacılar, erkeklerde kelliğin kalıtımla geçtiği 95 aileyi incelemişler. Hilmer, saçların büyümesinden ve dökülmesinden sorumlu olası 14 bölge saptadık diyor ancak bu bölgelerde düzinelerce gen bulunmakta. Araştırmanın ikinci aşamasında üçüncü kromozomda, kellik oluşumuyla en fazla ilişkili olduğu sanılan bir bölge mercek altına alınmış. Araştırmaya katılan Roland Kruse’ ye göre bu genlerden hiçbiri saçın biyolojisiyle ilişkilendirilmemiş bugüne dek. Genlerden biri yaşlılık süresinde rol oynarken ikinci bir gen şişmanlık riski üzerinde etkili. Bu durum, saçları dökülen erkeklerde daha sık  görülen bir özelliktir. Bu yüzden kellik görülen erkeklerde arteryozkleroz tehlikesi daha yüksek diyor araştırmacılar.Bundan sonraki araştırmalarda genlerin kalp/dolaşım hastalıklarıyla ilgili ilişkisi incelenecek. Bilim insanları ayrıca kalıtımın saçların gelişim aşamalarıyla olan ilişkisini de açıklığa kavuşturmak istiyor. Araştırma, “American Journal of Human Genetics”  dergisinin web sitesinde yayımlandı.
Kaynak: CBT/Genetik Araştırmaları

http://sufizmveinsan.com
19/04/2008

74- Evrenin Esrarı Çözüldü mü?

İtalyan bilim insanlarından oluşan bir ekip, evrenin kütlesini oluşturan görünmez karanlık maddenin varlığını keşfettiklerini iddia etti. Ancak bu iddia bilim dünyasında tartışma yarattı. Çalışmayı eleştiren bilim çevreleri, Roma Üniversitesi'ne bağlı bilim insanlarının daha önceki itirazlara karşı sadece bazı cevaplara ulaşabildiklerini ve iddiaların halen tartışma konusu olmayı sürdürdüğünü belirtti. Brown Üniversitesi'nden fizikçi Richard Gaitskell, "Sonuç kanıtlanırsa Nobel ödülü kazanır. Ama doğrulamaya ihtiyaç var, deney verinin tamamını kanıtlamalı. Bu kriterlerden hiçbiri elde edilemedi, bu yüzden de şüphecilikle yaklaşmalıyız" dedi. İlk olarak 1933'te astrofizikçi Fritz Zwicky'nin öne sürdüğü karanlık maddenin, evrenin kütlesinin yüzde 90'ını oluşturduğu varsayılıyor. ABD'de iki uluslararası proje karanlık maddenin varlığını kanıtlamaya çalışıyor ancak henüz ikisi de başarılı olamadı.

Kaynak: Radikal Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
20/04/2008

75-Olası Bir Salgın İçin Kuş Gribi Aşısı

Avrupa İlaç Dairesi EMEA, ilk kez insanda kullanılacak kuş gribi aşısı için umut verdi. GlaxoSmithKline şirketi tarafından üretilen Prepandrix aşı maddesi Vietnam’ daki H5N1 virüs kökünün antijenini içermekte. Aşı olası bir salgının başlangıcında kullanılacak. EMEA’nın önerisi Avrupa komisyonu tarafından henüz onaylanmadı ve aşının ne zaman piyasaya verileceği henüz belirsiz.
Tıp uzmanları önümüzdeki yıllarda dünya genelinde bir kuş gribi salgısının yaşanabileceğini tahmin ediyorlar. Salgına yol açabilecek kuş gribi virüsü H5N1. Bu enflüenza alt tipi şimdilik sadece hayvanlarda salgına neden olabiliyor ama bugüne kadar dünya genelinde en az 365 kişiye bulaştı ve bunlardan 231’i yaşamını yitirdi. Bilim insanları, virüsün insandan insana bulaşacak hale gelmesiyle dünya genelinde büyük bir salgının yaşanmasından endişeliler. Bu tür bir virüs oluştuktan sonra söz konusu salgına uygun aşı geliştirilebilecek..
Prepandrix gibi aşı maddelerinin en azından aşılanan insanların çok ağır hastalanmamalarını sağlaması umuluyor. Sanofi Pasteur tarafından üretilen benzer bir H5N1 aşı maddesi, geçen yılın nisan ayında Amerika’da onaylanmıştı. Avrupa’da Daronrix (GlaxoSmithKline) ve Focetria (Novartis) olmak üzere salgın aşısının iki prototipi onaylandı. Ancak bu maddelere salgın anında, yeni virüs antijenlerinin eklenmesi gerekmekte.

Kaynak: CBT/ Son Araştırmalar

http://sufizmveinsan.com
22/04/2008

76-İnsanlarda Melatonin Etkisi

İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalar, hamile kalma olasılığının mevsimsel olarak dalgalandığını gösteriyor. Michigan Üniversitesi’nden David Lam, kuzey Avrupa’da doğum oranlarının mart ayında ortalamanın %10 üzerine çıktığını belirtiyor. Bu da bebeklerin haziran ayında rahme düştüğü anlamına geliyor. Kültürel ve sosyal faktörlerin insanlarda hamile kalma zamanlamasını etkilediği kesin olarak bilinse de, hormon analizleri biyolojinin de güçlü bir rol oynadığını gösteriyor. Bie çalışma, erkeklerde testosteron, kadınlarda lütein hormon (yumurtlamayı tetikleyen hormon) düzeyinin haziran ayında ortalama %20 üzerinde setrettiğini ortaya koyuyor.
Terman, kış depresyonunun nedenlerine ve baharda bu çoküşün nasıl ortadan kalktığı konusuna öncelik veriyor ve duygu durumunu n düzelmesini sabah ışığının erken doğmasına bağlıyor. Terman, ABD’deki, saat dilimlerinin batı bölgelerinde güneşin daha geç doğduğuna dikkat çekerek, buralarda kış depresyonunun daha fazla görüldüğünü ileri sürüyor.

Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
23/04/2008

 

77-İki Ayak Üzerinde Yürüme Yeteneği Altı Milyon Yıl Önce Gelişmiş

2000 yılında Kenya’ da bulunan ve öncü insan Orrorin Tugenensis’e ait kemiğin son analizlerinden anlaşıldığı üzere atalarımız en az altı milyon yıl önce Afrika savanlarında iki ayak üzerinde yürümeye başlamışlar. Üst baldır kemiğinin biçimi ve yapısı, yaklaşık olarak dört milyon yıl önce Afrika’da yaşamış olan öncü insan  türü Australopithecus’un kemik yapısına benzemekte.Birçok uzman daha önceleri Orrorin Tugenensis’in iki ayak üzerinde yürüdüğünü zaten tahmin ediyordu. Ama son araştırma aynı zamanda Orrorin Tugenensis’in, Australopithecus’tan daha çok insana benzediğini, dolayısıyla da insanın doğrudan atası olabileceğine dayanan tezi de çürüttü diyor George Washington Üniversitesi’nden Brian Richmond ve Stony Brook Üniversitesi’nden William Jungers Science dergisinde Üst baldır kemiğinin Australopithecus kemiğiyle benzerliği, dik yürüme yetisinin evrimin çok erken bir safhasında başladığını ve kemik yapısının uzun bir süre değişmediğini kanıtlamakta.Üst baldır ve kalça kemiği iki milyon yıl kadar önceki geç Pliosen döneminde Homo türünün ortaya çıkışıyla önemli ölçüde değişmiştir diyor uzmanlar. Anlaşıldığı üzere yedi milyon yıl önce yani Orrorin Tugenensis’ten bile önce yaşayan öncü insan Sahelanthropus tchadensis’in de dik yürüdüğü tahmin ediliyor. Ancak bu insan türüne ait şimdiye dek sadece kafatası ve dişlere ait kalıntılar bulundu. Bu nedenle yürüyüş biçimi hakkında kesin bilgiler bulunmuyor.Hatta insanın soyağacındaki yeri bile henüz belirsiz.

 Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
24/04/2008

 

78-İnsanın Düşünce Yetisi Hayvandan Dört Kat Daha Üstün

Dört yetenek insanın düşünme biçimini eşsiz kılmakta. İnsanlar hayvanlardan farklı olarak güncel bilgileri ve önceden bilinenleri yeni çözümler için birleştirebiliyor, belli bir kuralı veya çözümü diğer olaylara aktarabiliyor, semboller yaratabiliyor ve anlıyor, soyut düşünce süreçlerini duygulardan ve duyu ifadelerinden ayırt edebiliyorlar.Hayvanlar son yıllarda bilişsel yetileri nedeniyle araştırmacıları şaşırtıyordu. Harvard Üniversitesi psikologu Marc Hauser, şimdi insanın ve hayvanın düşünme yetisi arasındaki farklılıkları ortaya koydu. Bilim insanları uzun bir süre alet yapma yeteneğinin sadece insanda bulunduğuna inanıyorlardı. Ancak özellikle son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalarla bazı hayvanların da alet yapabildikleri anlaşıldı. Örneğin şempanzeler. Ayrıca hayvanlar aleminde kısa vadeli belleğin varlığı da tespit edildi. Dahası bazı hayvanlar basit matematik sembollerini bile öğrenebiliyorlar. Kısa bir süre önce şempanzelerin sayı dizilerini insandan daha iyi akılda tutabildiği görüldü. Ne var ki bu bilişsel yetiler daha çok tek boyutlu. Hayvan bir problem için sadece belli başlı bir çözümü kullanıyor. Oysa insan diyor Hauser, bir problemi hemen kavrayarak bir dizi çözüm stratejisi ve bilgiyle bağlayabiliyor. İnsan bu dört bilişsel yetisi sayesinde beynini geliştirebilmiş ve hayvanlarda bulunmayan sanat ve kültürü keşfederek hayvanlar aleminde eşsiz bir yer edinmiştir. 

Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
25/04/2008

79-Kadının Belleği Daha Güçlü
Kaybolan bir eşyayı kadınların niçin daha çabuk bulabildikleri anlaşıldı. Kadının kısa vadeli belleği erkekten daha iyi. Stockholm Üniversitesi’nden Agneta Herlitz ve Jenny Rehnman, gündelik olayları hatırlama yetisinin cinsiyetler arasında farklılık gösterip göstermediğini araştırmışlar.Araştırma sırasında ilk önce sözcükleri, objeleri ve etkinlikleri akılda tutmaya çalışan kadınlar, sözcüklerle ilgili bağlantıları daha iyi akılda tutabildikleri için gördüklerini hatırlarken erkeklere göre daha başarılı olmuşlar. Fakat mekanları hatırlama testinde de kadınlar daha başarılı. Mesela kadınlar anahtar gibi eşyaların yerlerini çok daha çabuk hatırlıyorlar. Ayrıca yüzleri hatırlama konusunda  da kadınlar önde. Kadınlar hemcinslerinin yüzlerini daha iyi hatırlıyorlar diyor Herlitz. Bilim insanları elde ettikleri sonuçlara göre kadınlardaki kısa vadeli belleğin (epizodik bellek) erkeğe göre daha iyi işlediğini söylüyorlar. Epizodik bellek uzun vadeli belleğin otobiyografik kısmıdır ve kişinin deneyimlerine dayanan olayları işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak ilişkilendirmekte. Bundan sonraki araştırmalarla bellek yetisinin kalıtımla olan ilişkisi incelenecek.
Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
26/04/2008

80-Susuz Bir Gelecek
Avustralya’ yı susuz bir gelecek bekliyor. Geçen nisan ayında hükümetler düzeyinde gerçekleştirilen İklim Değişikliği Paneli’ nde başta Avustralya olmak üzere Afrika kıtasının tümü, Çin ve Asya’ nın, Avrupa’ nın, ABD’nin bazı bölgelerinde susuzluğun hüküm süreceği uyarısı yapıldı. Tahminlere göre kuraklık 2100 yılına dek 3,2 milyar insanı etkileyecek.

Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
27/04/2008

 

81-BÖBREKLERE TUZ, SODA VE C VİTAMİNİ ZARARLI
Böbrekle ilgili hemen her hastalık oldukça sinsi seyreder.Enfeksiyonu, taşı, kisti, fonksiyon yetersizliği..Bunlar önemli problemlerdir.Eğer böbrek taşınız varsa ya da hayatınızın bir döneminde böbrek taşı düşürdüyseniz yapmanız gereken ilk iş, bir dahiliye ya da üroloji uzmanına gitmektir.İdrar testiniz ve özellikle de düşürdüğünüz taşın analizi yapılabildi ise; bu sonuçlar, sizin nasıl beslenmeniz gerektiğine ışık tutacaktır.Günde en az sekiz bardak su içmelisiniz. Çıkardığınız idrarın rengi size günlük su tüketiminizin yeterli olup olmadığı konusunda bilgi verir. Eğer idrar renginiz koyu ise az su içiyorsunuz, eğer renk açık ise yeterli su içiyorsunuz demektir. Günlük sıvı ihtiyacınızı bir ya da iki kerede tamamlamayın. Yani bir kerede yarım ila bir litre su içmeyin. Soda içmeyin.Kahve ve çayı az için, unutmayın hiçbir şey suyun yerini tam olarak tutamaz.C vitamini de oksalat oluşumunu kolaylaştırdığı için, C vitamini takviyelerini azaltın. Lifli besinler yiyin.

Kaynak: Vakit Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
29/04/2008

82-Bahar yorgunu musunuz? 

Bazı hastalık belirtileri bahar yorgunluğuna benzer.
Her sene bu zamanlar kendinizi halsiz, yorgun, uykusuz hissediyorsanız, sürekli eklem ağrılarınız varsa siz de bahar yorgunu olabilirsiniz. 
Ama her halsizliği, yorgunluğu, uyuma isteğini, eklemlerde ağrı şikâyetlerini bahar yorgunluğu olarak düşünmemek gerekiyor. Peki yorgunluğa hangi hastalıklar sebep olabilir?
Anemisi (kansızlık) olan hastalarda da halsizlik, yorgunluk, uyuma isteği, eklemlerde ağrı şikâyetlerine ilave olarak baş ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı, ellerde ve ayaklarda üşüme, saç dökülmesi de görülebilir.
Vitamin B12 eksikliğinde bahar yorgunluğu belirtilerine ilave olarak, baş dönmesi, denge bozukluğu, vücutta çeşitli yerlerde uyuşma ve keçelenmelerin olması, unutkanlık, saç ve tırnaklarda dökülme şikâyetleri de ortaya çıkar.
Hiperlipidemisi (kan yağlarının yüksek olması) olan hastalarda da ayrıca baş ağrısı, baş dönmesi, denge bozukluğu, göğüste baskı hissi, vücutta uyuşmalar gibi belirtiler olabilir.
Hipotiroidi (tiroid bezinin tembelliği), hastalığında bahar yorgunluğundan farklı olarak üşüme, kabızlık, ciltte kuruluk, dilde büyüme, kolay kilo alma ve zor kilo verme, unutkanlık görülür. Kronik yorgunluk sendromunda da benzer şikayetler hissedilir.
Fibromiyalji sendromunda vücutta ağrı (ağrımayan yer yok gibi), halsizlik, yorgunluk, depresyon (sebepsiz yere ağlama, sıkıntı hissi, derin nefes alma ihtiyacı, geceleri uyuyamama gibi) şikâyetleri mevcuttur.

Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
01/05/2008

83-Çok nasihat etmek, çocukla ilgilenmek anlamına gelmez

Anne babalar olarak çok bilgili ve tecrübeli olabilirsiniz. Bu bilgi birikiminizi ve tecrübelerinizi de çocuklarınızla paylaşmak isteyebilirsiniz.Çocuğunuza saatlerce yaşadığınız olayları anlatıp, çocuğunuzun bilgi sahibi olması isteyebilirsiniz. Ama şu unutulmamalıdır ki, çocuklara çok nasihat etmek, çocuklarla çok ilgilenmek demek değildir. Çünkü "Sizin ne anlattığınızdan ziyade, karşı tarafın ne anladığı önemlidir." Çocuklara çok uzun süreli ve sık yapılan nasihatler çocukları sağır, tepkisiz ve duyarsız yapıyor. Çocuk anne veya babasını dinler ama hafızasına hiçbir bilgi girmez. Çok konuşmak demek, çok bilgi öğretmek demek, değildir. Gelişim düzeylerine uygun az ve öz bilgiler vermeliyiz.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
02/05/2008

84-Yaprak Böceği Fosili

Ocak 2007’ de Almanya’ nın Messel bölgesinde bulunan 47 milyon yaşındaki bir yaprak böceği fosilinin modern zamanlardaki akrabalarıyla yakın benzerlikler taşıdığı ve böceğin milyonlarca yıldır çok az değişime uğradığı ortaya çıktı. Böylece böceklerin düşmanlarından korunmak için edindikleri kamuflaj yeteneğinin milyonlarca yıldan beri var olduğu anlaşıldı.

Kaynak: CBT

http://sufizmveinsan.com
03/05/2008

85-Emlakçılar, villaları Google Earth'ten satıyor

Teknolojiyi yakından takip eden satıcılar, Google Earth'ü pazar olarak kullanmaya başladı. Özellikle Bodrum, Didim, Kuşadası, Alanya gibi yaz aylarının gözde merkezlerindeki emlakçılar, Google Earth'e ekledikleri resimlerle satılık villa ve arsa reklamı yapıyor
Bodrum'a bağlı Mumcular beldesinde faaliyet gösteren Kocalar Emlak'ın sahibi Sinan Koca, Google Earth'e ilan verenlerden. İlan fotoğrafının yayınlanmasından sonra geri dönüşlere şaşırdığını kaydeden Koca, ilan vermekten memnun olduğunu söyledi. Özellikle İstanbul'dan çok sayıda kişinin Google Earth'teki ilanları görerek aradığını belirten Koca, site yönetimine, fotoğrafların tamamını yayımlamadığı için sitem etti. Çok fotoğraf göndermelerine karşın sadece 5'inin sitede yer aldığını aktaran Koca, "Fotoğrafları seçerek siteye koyuyorlar. Bir benzin istasyonunun fotoğrafına izin vermediler, ama telefon numaralarımızın bulunduğu panoyu siteye koydular." diye konuştu.
Didim Akyeniköy civarında yer alan Yeşiltepe Sitesi'ndeki villa ve arsalarını satışa çıkaran Mehmet Genç, sitede yazlığının resmini gören çok sayıda kişinin kendisini telefonla aradığını ifade etti. "Beklediğimizden çok fazla arandık." diyen Genç, daha düzenli bir çalışma yapılması halinde daha fazla kişinin aramasının sağlanabileceğini belirtti. Siteye Türkçe, İngilizce, Almanca ilanlar veren emlakçıların yanı sıra Google Earth'te dükkânın yerini gösteren fotoğraflar da yer alıyor. Uydudan çekilmiş fotoğrafların birleştirilmesiyle oluşturulan Google Earth sayesinde kullanıcılar, uydu üzerinden dünyayı inceleme, evlerini ve binaları görebilme imkânına sahip olabiliyor.

Kaynak: Zaman Gazetesi
 

http://sufizmveinsan.com
04/05/2008

86-Bebek Mamut

Mayıs ayında bir Sibiryalı geyik çobanının bulduğu donmuş haldeki küçük mamut cesedi, dünyanın en bozulmamış mamutu olarak değerlendiriliyor. Çoban donmuş cesedi,  çözülmeden yakınlardaki Salekhard isimli Rus kentindeki doğa tarihi müzesine taşıdı. 4 aylıkken öldüğü düşünülen mamutun 40 bin ile 30 bin yıl önce yaşamış olduğu ileri sürülüyor. Paleontologlar özellikle mamutun dişlerinin kimyasal ve izotopik yapısına odaklanmış durumda. Dişler ağaç gövdesi gibi halkalar halinde uzadığı için hayvanın yaşadığı dönem ile ilgili çok önemli bilgiler elde edilebilecek. Özellikle mamutların kütlesel yok oluşlarının nedeni bu şekilde anlaşılabilecek.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
05/05/2008

87-Diyet yapmak, yağ hücrelerini öldürmüyor

İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, yağ hücreleri sayısının ergenlik çağında belirlendiğini, bu dönemden sonra kişi obez olsa dahi değişmediğini ortaya koydu.
Sonuçları Nature dergisinde yayımlanan araştırma sırasında, diyetle çok sayıda kilo veren kişilerde yağ hücreleri sayısında değişiklik saptanmadı. Doktor Kirsty Spalding, bu araştırmanın kilo vermek için diyet uygulayanlara kötü bir haber olduğunu belirterek, "Bu, kilo vermenin ve verilen kiloyu korumanın neden bu kadar zor olduğunu açıklıyor." diye konuştu.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
06/05/2008

88-Emzirme ile zekâ arasında bağlantı bulundu

Kanada'daki McGill Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir araştırma, emzirme ile artan zekâ arasında güçlü bağlantı buldu.
Emzirme konusunda bugüne kadar yapılan bu en büyük araştırmanın sonuçlarına göre, emzirme çocukların zekâsını artırıyor ve akademik başarılarını geliştiriyor. Genel Psikiyatri Arşivleri'nin yeni sayısında yayımlanan Emzirme ve Çocuk Bilişsel Gelişimi başlıklı makalede doktor Michael Kramer, araştırma sonuçlarının, 6,5 yıldır incelenen 14 bin çocuktan elde edildiğini belirtiyor. Kramer ve meslektaşları, Belarus'taki 31 hastane ve klinikte çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmada denek annelerin yarısından bebekleri yalnızca emzirmelerini istedi. Daha sonra bu çocukların bilişsel kabiliyetleri, zekâ testleriyle ölçüldü. Testler sonucunda yalnızca emzirilen çocuklardaki ölçümler önemli derecede yüksek çıktı.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
07/05/2008

89-Klavyede, klozetteki kadar bakteri varmış

İngiliz bilim adamları, bilgisayar klavyelerinde klozetteki kadar bakteri bulunduğunu ortaya çıkardı. Klavyedeki milyonlarca bakterinin kullanıcılarda ishal, kusma ve benzeri rahatsızlıklara yol açabildiğine dikkat çeken bilim adamları, bakterilerin arasında kolibasili ve enfeksiyonlara yol açan Staphylococcus aureus'un da bulunduğunu bildirdi. 'Which?' adlı dergide yayımlanan araştırmada, 33 ayrı klavyeyi inceleyen bilim adamları, klavye bakterileriyle klozet ve tuvaletlerin kapı kollarında bulunan bakterileri karşılaştırdı. İnceledikleri klavyede, bir klozettekinden 5 kat fazla bakteri bulunduğunu gören bilim adamları, kirliliğin kabul edilebilir düzeyin 150 kat üstünde olduğunu belirtti. Klavyelerde bakteri üremesinin en önemli sebebinin, kullanıcıların bilgisayar başında yemek yemesi olduğunu kaydeden bilim adamları, dökülen kırıntıların bakterilerin üremesine yol açtığını ifade etti. Bilim adamları, kullanıcıların kişisel temizliğe dikkat etmemesi ve el yıkamamasının da bakteriyel kirliliği artırdığına dikkat çekti.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
08/05/2008

90-Caddeler çevreleyen ağaçlar çocukları astımdan koruyor

Çevresinde bolca ağaç bulunan cadde ve sokaklarda yaşayan çocukların astıma yakalanma oranlarının daha düşük olduğu bildirildi. İngiliz yayın kuruluşu BBC'ye göre, New York'taki Columbia Üniversitesi'nce yürütülen ve Journal of Epidemiology and Community Health dergisinde yayınlanan bir araştırma, kilometrekare başına düşen fazladan her 343 ağacın, yaşları 4 ile 5 arasında değişen çocuklarda astım oranlarını yüzde 25 oranında azalttığını gösterdi. New York'ta astım 15 yaş altındaki çocuklarda hastaneye yatırılma sebepleri arasında en önde geliyor. Araştırmacılar, ağaç sayısının artışının hava kalitesini artırarak veya çocukları dışarıda oynamaya heveslendirerek astım oranlarını azalttığını düşünse de, gerçek nedenin hâlâ bulunamadığı belirtiliyor.

Kaynak: Zaman Gazetesi

http://sufizmveinsan.com
09/05/2008

91-Bilim adamları acımasızlık genini keşfetti

İsrailli bilim adamları neden bazı insanların diğerlerine göre daha acımasız olduklarını araştırdı. Buna göre, “AVPR-1” genini taşıyanlar bencil ve zalim davrandıklarında büyük haz alıyorlar.
Araştırmaya göre, “AVPR-1” adlı gen ile bencil ve acımasız davranışlar arasında bir bağ bulunuyor. Bir başka deyişle, “acımasızlık” insanların genlerinde saklı.
İsrailli bilim adamları, “AVPR-1” genini taşıyanların başkalarına yardımcı olacak hareketlerden daha az zevk aldıklarını ortaya koydu.  Araştırmaya göre bu gene sahip olan insanlar bencil davrandıklarında normal insanlardan çok daha büyük haz duyuyor.

Kaynak: Ntvmsnbc.com
 

http://sufizmveinsan.com
12/05/2008

92-Obezlerin beyinleri daha hızlı yaşlanabilir

Aşırı kilolu veya obez orta yaşlı kişilerin beyinlerinin daha hızlı yaşlanabileceği bildirildi.NEW YORK - ABD’de San Francisco VA Tıp Merkezi’nde görevli bilim adamlarının yaptığı araştırma çerçevesinde, aşırı kilolu veya obez orta yaşlı kişilerin beyinlerinde, sağlıklı işleyiş göstergesi olan belirli kimyasallar düşük seviyelerde gözlendi. Araştırma sırasında 50 sağlıklı orta yaşlı kadın ve erkeğin beyinlerindeki söz konusu kimyasalların miktarları MRI yöntemiyle incelendi. Bilim adamları, beyinleri incelenen 50 kişiden 5’inin obez, 15’inin aşırı kilolu ve 30’unun normal kilolu olduğunu, vücut kitle endeksi yüksek olanların beyinlerinde, birçok işlevi bulunan ve sağlıklı bir beynin göstergesi olan N-acetyl-aspartate (NAA)seviyesinin düşük olduğunun saptandığını söyledi. Aşırı kilolu ve obez kişilerin beyinlerinde ayrıca hücre zarlarının oluşumunda kilit öneme sahip maddelerin de düşük seviyede seyrettiği gözlendi. Araştırma ekibinin lideri doktor Stefan Gazdzinski, elde ettikleri bulguların, aşırı kilonun, beynin yaşlanma sürecini hızlandırabileceği ve böyle kişilerin Alzheimer gibi yaşla bağlantılı beyin hastalıklarına yakalanma riskinin artabileceği fikrini verdiğini söyledi.
Kaynak: Ntvmsnbc.com

 

http://sufizmveinsan.com
13/05/2008

93-VTA

Tıp dilindeki ifadesiyle, Ventral Tegmental Area, beyinde, limbik sistem içinde yer alan bir bölgedir. Amigdala’nın duygular üzerine olan baskısına benzer biçimde VTA’ da alışkanlıklar üzerine etkili olur. Çocukluk döneminde edinilen damak tadı bilgileri dahil olmak üzere alışkanlık yapan hemen her madde, davranış biçimi ya da sosyal olaylar, VTA ile birlikte bellek bölgesi olan Hipokampus’a kaydediliyor. Bu kayıtlama esnasında VTA, beyin ön bölgesine kısa süreli Dopamin akışı sağlayarak keyif durumu yaratıyor. Beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerini düzenleyen Dopamin varlığı ile iyi hissediliyor.

Bu bölgenin çalışma özelliklerini iyileştirmek için gerekli olan Dopamin ihtiyacı; sosyal şartlanmaları, duygusallığı, madde ve alkol bağımlılığını, kısaca, kişiye özel hayattan zevk alma ve iyilik halinde olma durumunu sağlıyor. 

Beyin ön bölge çalışmalarında duyarlılık olan insanların, VTA çalışma özellikleri nedeniyle, bağımlılık geliştirme oranı normal kişilere göre çok daha fazladır.

 http://sufizmveinsan.com
15/05/2008

94-"ZAMANA YOLCULUK” KAPISINI CERN’DE AÇACAK

Avrupa nükleer araştırma kurumu (CERN) mayıs ayında “atom parçalama” deneyi yapacak. Bilim çevrelerinde heyecanla beklenen deneyle ilgili olarak Rus bilim insanları deney sırasında oluşacak tepkime anında zamanda yolculuk kapısı açılabileceğini söylüyorlar. İsviçre’nin Cenevre kentindeki ve Türk bilim insanlarının  da görev aldığı  Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN), yeryüzünün  oluşmasına neden olduğu varsayılan “Büyük Patlama”  teorisini  denemek için Mayıs’ta yeraltında bir “atom parçalama” deneyi yapacak. Rus bilim insanları bu deneyle, kâinatın yapısında bir çatlak oluşacağını ve bu şekilde zamanda yolculuk kapısının açılacağını savunuyorlar. Moskova Matematik Enstitüsü’nden İrina Arefeva ve İgor Volovich, atom parçacıklarının ışık hızına yaklaşan bir süratle çarpıştırılmasıyla açığa çıkacak enerji ile “gelecekten ziyaretçiler” olabileceği uyarısını yaptılar. Bilim insanları bu tahminlerini, ortaya çıkacak olağanüstü büyüklükteki enerjinin, kendisini çevreleyen uzay ve zamanın biçimini değiştireceğine dair Einstein’ın izafiyet teorisine dayandırarak  “maddenin zaman değiştirebileceğine” işaret ettiler. Isparta’daki uçak kazasında kaybettiğimiz fizikçi Prof. Engin Arık CERN’ deki Türk bilim heyetinin başkanıydı.

Kaynak: Popüler Bİlim

 http://sufizmveinsan.com
16/05/2008

95-Sağlıkçıların yüzde 95'inin cep telefonunda enfeksiyon var

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nce yürütülen bir araştırmada, sağlık personelinin taşıdığı cep telefonlarının yüzde 95'inin, enfeksiyon hastalıklarına yol açabilecek mikrop barındırdığı belirlendi.Doç. Dr. Şaban Esen ve Yard. Doç. Dr. Fatma Ülger tarafından, 200 sağlık personelinin cep telefonu üzerinde yapılan araştırmada, cep telefonlarında koliform bakteriler, mayalar ve hastane enfeksiyonlarında sorun oluşturan dirençli mikroplar bulundu. Doç. Dr. Esen, cep telefonlarının alkol veya alkollü sileceklerle temizlenmesi gerektiğini söyledi.

Kaynak: Zaman Gazetesi

www.sufizmveinsan.com
19/05/2008

96-Uykunun süresi değil kalitesi önemli

Erişkin bir insanın ortalama olarak günde 7-8 saat uyuduğu düşünülürse, neredeyse ömrümüzün üçte biri uykuda geçiyor. Fakat vücudumuz için yemek, su ve nefes almak kadar önemli olan uykunun faydaları yeterince bilinmiyor. Yeterli miktarda ve kalitede bir uyku kişinin gün içindeki performansını direkt olarak etkiliyor. Bu nedenle uyku boşa geçen bir süre değil, aksine bedensel ve psikolojik açıdan insan sağlığına büyük faydaları bulunuyor. Memorial Hastanesi Uyku Laboratuarı sorumlusu Doç. Dr. Turan Atay, uykusuzluğun kişiye daha büyük rahatsızlık verdiği için daha fazla önemsendiğini ifade ediyor. Uykunun 24 saat içindeki düzen ve dağılımının biyolojik saatimiz tarafından ayarlandığını aktaran Turan Atay, "Biyolojik saatimize yol gösteren etmenlerin en önemlilerinden biri ışıktır. Gözlerimiz tarafından algılanan ışık, beyindeki ilgili merkeze ulaşır ve bu merkez de ışığın miktarına (gündüz-gece) bağlı olarak uyku getirici veya uyanıklığı sağlayan madde ve hormonları salgılayan merkezlere uyarıcı veya engelleyici mesajlar yollar." dedi. Bilinenin aksine insanlara öğleden sonra uyku bastırması yemekten dolayı değil, hazmın başlamasıyla vücut ısısının düşmesi nedeniyle oluyor. Yeterli uyku süresi kişiden kişiye değişiyor. Kanada'da yapılan bilimsel bir araştırmaya göre ideal uyku süresi 7 saat olması gerekiyor.

Kaynak: Zaman Gazetesi

www.sufizmveinsan.com
20/05/2008

97-Dondurma besin deposu
Konya Özel Selçuklu Hastanesi Diyetisyeni Mevra Çimili, dondurmanın bazı tatlılara göre besleyici değerinin daha yüksek olduğunu söyledi. Çimili, önemli bir enerji, vitamin ve mineral kaynağı olan dondurmanın yetişkinler ve gelişme çağındaki çocuklar için önemli bir besin deposu olduğunu vurguladı.Temel maddesi süt olan dondurmada sütün içerdiği tüm kaynakların mevcut olduğunu ifade eden Çimili, dondurmanın kalsiyum, fosfor, protein, riboflavin ve A vitamini içeriğinin yüksek olduğunu dile getirdi. Dondurmanın 100 gramında yaklaşık 148 miligram kalsiyum barındırdığını belirten diyetisyen Mevra Çimili, "Bu oran çocukların kalsiyum ihtiyacının bir kısmını sağlayabilir özelliktedir. Bu sebeple özellikle süt tüketiminin azaldığı yaz aylarında dondurma tüketimi artırılmalıdır." dedi. Çimili, 1 yaşına kadar alerji riski olabilen bebeklerin dondurma tüketimine ise dikkat edilmesi gerektiğini hatırlattı. Dondurmanın güvenilir yerlerden taze olarak satın alınması gerektiğini bildiren Çimili, "Paketinde buzlanma olmamalıdır. Üretim izni olup olmadığına ve son kullanma tarihine bakılması gerekir." uyarısında bulundu.

Kaynak: Zaman Gazetesi

www.sufizmveinsan.com
21/05/2008

98-Diyet Yağ Hücrelerini Azaltmıyor

Stockholm’deki Karolinska Enstitüsü’nde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, insan bedeni diyetten sonra da aynı miktarda yağ hücresi üretiyor. Zayıf ve şişman insanların yağ hücre sayısı çocukluk döneminde “sabitlendikten “ sonra ömür boyu aynı kalıyor diyor bilim insanları Nature dergisinde. Kirsty Spalding yönetiminde çalışan araştırmacılar, bir yılda yağ hücrelerinin yüzde onunun öldüğünü onların yerine yenilerinin üretildiğini öğrenmişler.Yağ hücrelerinin düzenli olarak dengelenmesi sayesinde yağ hücrelerinin mutlak sayısı ömür boyu değişmemekte. Bu durum şişman insanları diyetten sonra yeni kilolarını niçin koruyamadıklarını açıklamakta. Çünkü yeni üretilen yağ hücreleri kilo kaybından sonra da yeniden yağla dolmakta.

Kaynak: CBT /Son Araştırmalar

www.sufizmveinsan.com
23/05/2008

99-Kanser Tedavisinde Sarımsağın Etkisi

Yeni bir araştırma sonucuna göre sarımsak meme ve prostat kanserinde uygulanan belli başlı kemoterapinin yan etkilerini azaltmakta. Docetaxel kemoterapi ilacının etkisi de sarımsağın içindeki bir madde sayesinde yükselirken, yan etkilerde bir artış söz konusu değil diyor Honkong Üniversitesi’nden Edward Howard. International Journal of Cancer dergisindeki yazıda, etkisi artan ilacın daha düşük dozda verilebileceğinden söz edilmekte. Daha çok kanser ve prostat kanserinde uygulanan Docetaxel kemoterapi ilacı özellikle de yaşlı insanlarda ağır yan etkileri beraberinde getirmekte. Araştırmacılar kısaca SMAC olarak adlandırılan S-Allylmercapto-Cystein maddesinin üç farklı prostat kanserinin büyümesini durdurduğunu saptamışlar. Docetaxel/SMAC kombinasyonu ile tedavi edilen prostat kanseri farelerde, tümör boyunun %84 oranında küçüldüğü görülmüş. Bu terapi yalnızca Docetaxel ile gerçekleştirilenden %37 daha etkili diyen araştırmacılar, Docetaxel ilacının daha düşük dozda verilmesi halinde yan etkilerinin azaltılabileceğini düşünüyorlar.

Kaynak: CBT/Araştırma

www.sufizmveinsan.com
26/05/2008

100-Kirazın ağrı kesici etkisi aspirinden on kat daha fazla!

Yapılan her yeni araştırma, meyve ve sebzelerin şifa deposu olduğu gerçeğini açıkça ortaya koyuyor. 20 kirazda 12-25 miligram arası antosiyanin maddesi bulunuyor ve bu maddenin ağrı kesici etkisi aspirinden on kat daha fazla.Vitamin ve mineral deposu olan meyvelerin faydaları saymakla bitmiyor. Yaz aylarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olan kiraz, güçlü bir ağrı kesici. 20 kirazda 12-25 miligram arası antosiyanin maddesi bulunuyor ve bu maddenin ağrı kesici etkisi aspirinden on kat daha fazla. Afyonkarahisar Özel Fuar Hastanesi dahiliye uzmanı Dr. Mustafa Şahin, vücudun başlıca düşmanı olan kolesterolün hiçbir meyvede bulunmadığını söylüyor. Dr. Şahin, meyvelerin doğal şeker içerdiğini, ne kadar çok meyve tüketilirse beyindeki sinir hücrelerinin de o kadar geliştiği ve meyve yemenin hafızayı canlandırdığını belirtiyor. Meyvelerin mükemmel lif kaynağı olduğunun altını çizen Şahin, vitamin ve mineral açısından çok zengin olan meyvelerin kalorilerinin az olduğunu ve kilo aldırmadığını ifade ediyor.
Kolesterolü ve kan şekerini düşüren kirazın, kabızlığı da giderdiğini vurgulayan Şahin, kirazda bulunan flavanoidlerin vücuttaki zehri temizlediğini ve antioksidan etki yaptığını kaydetti. Kirazın nikotinin vücuttan atılmasına yardımcı olduğunu bildiren Şahin, "Böbreklerin taş ve kum yapmasını önler ve varsa zamanla döker. Safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olur. Ayrıca yüzde oluşan sivilcelerin giderilmesini sağlamaktadır." dedi.

 

Kaynak: Zaman Gazetesi

www.sufizmveinsan.com
                                                                                                28/05/2008

 

 

 


Üst Ana sayfa e-mail