51-Dostların
Bazı Hallerine Tahammül Et!
İyi dost ve arkadaşlara sahip olmak çok güzel bir nimettir. Fakat
her güzel şeyin bir bedeli olduğu gibi bunun da bir bedeli vardır.
Dostluğun uzun ömürlü olmasını istiyorsan dostlarının bazı hallerine
tahammül etmelisin. Mesela nazlanmak gibi, hiddet gibi, dil sürçmesi
gibi. Böyle nahoş bir durumla karşılaştığında “dostluk arkadaşlık
hakkı” için tahammül etmelisin. Unutma! Başına gelen felaketlerin de
iyi bir yanı vardır.O da, gerçek dostlarının kimler olduğunu ortaya
çıkarmasıdır.Mü’min kardeşinin kusurlarını, açıklarını araştırıp
ortaya dökenlerden olma.Böyleleri marazi tiplerdir.Mü’min kardeşinin
kusurlarını açığa çıkartıp onu rezil eden değil, o kusurları
örtüp,düzeltmeye gayret edip aziz edendir.Unutma ki, Allah’ın güzel
isimlerinden biri de “settar” : Ayıpları örtüp kapatan dır. “Bana
arkadaşını söyle senin nasıl biri olduğunu söyleyeyim” sözü ne kadar
doğru. Bundan dolayı, senin bir anlamda geleceğini belirleyecek
arkadaşlarını seçerken dikkatli ol. Unutma, aktarla arkadaşlık eden
gül yağı, kasapla arkadaşlık eden içyağı kokar.
Kaynak:Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
19/03/2008
52-Şarap
en zararlı içki mi
Şarap
hakkındaki "sağlık teorileri"ne bir yenisi daha
eklendi. Genellikle iki kadeh içmenin sağlığa
yararlı olduğu söylenen şarabın beyne diğer alkollü
içkilere oranla daha zararlı olduğu belirtildi.
Alman bilim adamlarının yaptığı ve Bild gazetesinde
yer alan araştırmaya göre şarap, beynin hafıza ve
yön bulma ile ilgili olan "hipokampus" kısmında
hasar yapıyor. Ayrıca "hipokampus"un alkol
kullanmayanlarda, alkol kullananlara göre yüzde 10
daha büyük olduğu da ortaya çıktı. Şarap yerine bira
ve diğer alkollü içecekleri tüketenlerin
beyinlerinde de "hipokampus" kısmının daha büyük
olduğu belirlendi. Araştırmada alkolik ve sağlıklı
bireylerin beyin taramaları incelendi. Deneye
katılanlara ayrıca hangi içkileri tercih ettikleri
de soruldu.
Kaynak;
Hürriyet Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
20/03/2008
53-Patates
Kızartması Sevenlere
Journal of the
Science of Food and Agriculture’da yer alan bir
araştırmada, patatesleri kızartmadan önce suda
bekletmenin akrilamit seviyesini düşürdüğü
açıklandı.
Akrilamit, nişastalı gıdaların yüksek sıcaklıklarda
pişirilmesi sırasında doğal olarak ortaya çıkan bir
kimyasaldır.
Araştırmacılar, pek çok gıdada görülen akrilamit
oluşumunun, sağlımız için tehlikeli olduğu ve
hayvanlarda kansere yol açtığı ile ilgili şüphelerin
olduğunu belirtiyorlar.
Ancak İngiltere’de yapılan yeni bir araştırmada,
patatesleri kızartmadan önce kısa bir süre suda
bekletmenin, akrilamit oluşumunu ve neden olduğu
riski ciddi ölçüde azalttığı belirlendi.
Leatherhead Food International’dan Dr. Rachel Burch,
bugüne kadar gıdalarda akrilamit oluşumunu önelemek
üzere pek çok araştırmanın yapıldığını, ancak bu
çalışmaların gıda endüstrisiyle sınırlı kaldığını
belirtiyor ve yaptıkları çalışmada evde
uygulanabilecek pratik çözümü hedeflediklerini
ekliyor.
Yapılan çalışmada patateslerin 30 dakika ile 2 saat
arasında sürelerle suda bekletilmesi sonucunda, %23,
%38, ve %48 oranlarında akrilamit seviyesinin
düştüğü gözlemlendi. Ancak araştırmacılar bu
sonuçların az kızarmış patates için geçerli olduğunu
belirtiyorlar.
http://sufizmveinsan.com
21/03/2008
54-Suallere
Açık Olan Bir Nebi…
Nebi (s.a.) bir zamanla tahditli olmaksızın daima suallere açık
kalmıştır. Mescidde, evinde, yolda, minberde ve konuşma anında,
seferde, muharebede, gece vakti, hasta iken, tek başına veya
kalabalık bir topluluğun içinde iken sorulan suallerin hiçbirini
“şimdi vakti değil” diyerek geri çevirmemiştir. Çünkü soru soran
öğrenmeye hazır durumdadır. Rasulullah (s.a.) da onun bu
hazırlığından gereği gibi istifade etmesini bilmiş, tatmin edici
cevaplar vermiştir. Şayet Râsulullah sorulan sual karşısında vahiy
ve ilham yoluyla hazırlıklı değilse gelecek vahyi bekleme yolunu
tercih etmiş veya bu suallerin cevabının Kur’an da yer tutması ilahi
takdir gereği ise cevap olarak o yoldan gelmiştir.
Kur’an, insanlar için soru sorma kapısını “Eğer bilmiyorsanız,
zikir-ilim ehlinden sorun” diyerek açmıştır. Rasulullah ise bu ilim
ve zikir ehlinin başında gelir. Dini mahiyeti olan her meselenin tek
ve asıl çözüm kaynağı Râsulullah olduğuna göre, O da suallere kapalı
bulunursa mesele orada bitmiş, dava durmuş demektir. Asıl vazifesi
tebliğ ve beyan olan Rasulullah’ın dinini öğrenmek için gelen bir
kimseyi geri çevirmesi, sorusunu cevapsız bırakması düşünülemez.
Cevaplandırıldığı takdirde faydalı olacağı belli olan herhangi bir
sorunun Nebi (s.a.) tarafından cevapsız bırakıldığına dair tek bir
misal yoktur.
http://sufizmveinsan.com
22/03/2008
55-Atık
Maddelerden Yapılan Ucuz Saatler Alerji Sebebi
Cildiye uzmanı Behçet Özsayın,
ucuz saatlerde kullanılan kalitesiz parçaların nikel, plastik ve
atık metal grubundan yapılan maddeler içerdiğini belirterek, bunun
da ciltte döküntü, alerji,kaşıntı,sivilce, deri yaralarına kadar
gidebilen ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini ifade etti.
Özsayın ‘’Kalitesi hakkında bilgi sahibi olmadığınız saatleri
almayın.’’ Dedi. Alsa Saatçilik yetkilisi Ali Dursunoğlu ise, çok
ucuza satılan saatlerde kullanılan malzemelerin kalitesiz olduğunu
söyledi.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
23/03/2008
56-Hafıza
için gündüz 6 dakika uyku
Alman bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre, çok kısa
şekerlemeler bile hafızanın tazelenmesinde büyük fayda sağlıyor.
Hafızanın sadece 6 dakikalık uykuyla yenilendiği teorisi, bilim
dünyasında bir ilk kabul ediliyor.
Geçmişte yapılan birçok çalışma, hafızanın tazelenmesinde uyku
düzeninin önemli rol oynadığını kanıtlamıştı. Düsseldorf
Üniversitesi’nden bilim adamları da çok kısa süreli uykuların hafıza
üzerindeki etkilerini ölçen bir araştırma yaptı.
New Scientist
dergisinde yayımlanan araştırmada, öğrencilere ezberlemeleri için
bir grup sözcük verildi. Daha sonra öğrenciler iki gruba ayrıldı ve
kendilerine bir saat boş zaman tanındı. Bu süre içinde bir grubun
yaklaşık altı dakika uyumasına izin verilirken, bir grup uyanık
tutuldu. Bir saatlik süre sonunda yapılan hafıza testinde, şekerleme
yapan grup çok daha iyi performans gösterdi.
Bazı teorilere göre hafıza derin uyku halinde tazeleniyor. Bu derin
uykuya da, uykuya dalınmasından en az 20 dakika sonra geçiliyor.
Ancak araştırmayı yürüten ekibin başkanı Doktor Olaf Lahl, hafızanın
tazelenmesi sürecini uykuya dalma anının tetikliyor olabileceğini
kaydetti. Lahl, “Bildiğimiz kadarıyla bu, çok kısa uykuların
hafızayı etkin bir şekilde güçlendirdiğini gösteren ilk çalışma”
dedi.
Hafızayı kameraya alacaklar
İngiltere’deki Loughborough Üniversitesi’nden Profesör Jim Horne ise
araştırmayı ilginç bulmakla birlikte, sonuçlarına temkinli yaklaşmak
gerektiği görüşünde. Horne “Hafızanın sadece altı dakikada
yenilendiği buluşu ilginç. Ancak hafızanın yenilenmesinin uykuya
dalınmasından çok daha sonra başladığı yönünde çok fazla kanıt var”
dedi.
Kaynak; Ntvmsnbc.com
http://sufizmveinsan.com
24/03/2008
57-“HAYR
UL-UMUR EVSATUHA” SAADET VE HUZUR İÇİN İTİDAL
Orta yol,
sadece helak olmaktan kurtuluşun değil aynı zamanda huzurlu ve mutlu
olmanın yoludur. Allah Rasûlu “Hayr el-umur evsatuha” (her şeyin
iyisi ortada olandır, itidal; aşırı olmama hali-ölçülülük)
buyurmuştur. Allah dostları da bu yüzden her şeyde itidal sahibi
olunmasının önemine dikkat çekmişlerdir. Özellikle de şu iki
hususta; -kızgınlıkta itidal- cinsellikte itidal. Kızgınlık ve öfke,
durması gereken yerde durmaz, haddi aşarsa varacağı yer darptır,
ölümdür, öldürmedir. Olması gerektiği kadar olmaz ise dinini,
milletini, ailesini koruma noktasında acizlik, diğer bir ifadeyle
hamiyetsizleşme demektir. Kızgınlık-öfke, ne taşkınlık ne de acizlik
gösterip durması gereken yerde durursa ortaya çıkacak olan sabırdır,
cesarettir, hikmettir. Cinsellik de öyle, durması gereken çizgiden
öteye geçtiğinde ortaya çıkacak olan fisk ve fücurdur. Olması
gerekenden az olursa ise ortaya çıkacak olan aile huzursuzluğudur.
Bu konuda orta yol bulunduğunda ortaya çıkacak olan ise iffettir,
kanaattir, sükûnettir velhasıl huzur ve mutluluktur.
Kaynak; Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
26/03/2008
58-Karıncaların
inanılmaz teknikleri II. Bölüm
Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce
tutun ölmez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür
ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar
böyle suya batırılsak, nefes alamadığımız için
oksijensizlikten ölürüz ama su karıncaların çok ince
olan nefes tüplerinden içeri giremez.
Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar. Tabii ki
bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma
süreleri inanılmazdır.
Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde
nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hissedince
yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar. Ateş karıncası
denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tutunarak sel
sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar.
Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru
tutuluyor.
Karınca yuvaları inşaat tekniği olarak örnektirler. Yuvanın girişine
bağlı ve buradaki suyu alıp başka tarafa verebilen birçok tünel daha
inşa ederler.
Bazıları ise yuvalarının üstünü öyle sağlam kapatırlar ki, sel
sularının bir evin çatısının üstünden aşması gibi geçip giderler.
Yine de bir
aksilik olur, yuva su ile dolarsa, karıncalar çöp ye
yaprak parçalarına veya yukarıda belirtildiği gibi
birbirlerine tutunup yüzebilirler.
Çok şiddetli yağmurdan sonra oluşan çamur
tünellerini kapattığı zaman ise yuvalarının. Yeniden
inşa etmek zorunda kalırlar.
Gündelik hayatta artık yaygın olarak kullanılan
mikrodalga fırınların kapaklarında kacak
yapmamaları, insanlara zarar vermemeleri için özel
tedbirler alınır. Ancak bir mikrodalga fırınına
girmiş karıncaya, fırın çalıştığı sürece bir zarar
gelmeyeceğini biliyor muydunuz?
Mikrodalga fırınlarında ışın yoğunluğu bir noktaya
göre ayarlıdır. Bu nokta hemen hemen fırının
ortasıdır. Bu nedenle yiyecek, her tarafı eşit
pişsin diye ortada dönen bir tabla üzerine konulur.
Karıncalar fırında ışınların daha az yoğun olduğu
bölgeleri hissederler. Zaten sıcak bölgelere
girseler de, vücut yüzey alanlarının hacimlerine
oranla yüksek olması nedeni ile ılık bölgeyi bulana
kadar kendilerine zarar gelmez.
Kaynak; Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
29/03/2008
59-Bağırsaklar
Nasıl Korunuyor?
Bağışıklık sistemi sürekli olarak
yabancı istilacıları kontrol altında tutsa da, hiçbir zaman
bağırsaklardaki bakterilere saldırmaz. Bu yıl Dana-Farber Kanser
Enstitüsü’nden bilim insanları, lenf nodüllerinde daha önce varlığı
tespit edilememiş spesifik hücre popülasyonlarının bağışıklık
sistemine işaret göndererek bazı durumları göz ardı etmelerini
bildirdiğini ortaya çıkarttı. Stromal hücresi denilen bu hücreler
vücudun bağırsakları yabancı istilalardan nasıl koruduğunu ortaya
koydu.
Kaynak:
CBT
http://sufizmveinsan.com
30/03/2008
60-İman,
sağlığın yarısı
İnsanın
sağlığı “iç denge”den geçiyor...
İnançlarımızla sağlığımız arasında köklü bir bağ olduğunu biliyor
muydunuz?
Evet iman,
sağlığın yarısı…
Hatta kamil iman ile tamamı bile denilebilir. İman ile şekillenen
duygularımız, tavırlarımız ve davranışlarımız bizi huzura, huzur ise
sağlıklı bir hayata taşıyor.
Bunda şaşılacak bir taraf yok diyor, uzmanlar. Onlara göre günümüzün
tıbbi gelişmeleriyle ortaya çıkan bir gerçek var:
İnsanın sağlığı “iç denge”den geçiyor. İç dengenizdeki huzur elbette
duygularınıza, davranışlarınıza yansıyor. Öfkesiz, güler yüzlü,
hayır düşünceli, hoş görülü, düzenli bir hayat çizgisi takip
ediyorsunuz. Her işinizi “iman gerçeği” çerçevesinde daima
vicdanınızla birlikte yapma çabası içinde oluyorsunuz. Bu huzurlu iç
denge vücuttaki bütün organları stresten uzak, yaradılışlarına uygun
tempoda çalışmasını sağlıyor.
Kuvvetli bir bağışıklık sistemi sağlıklı insanın ilk şansı. Bunu
daha anne karnında iken kazanmaya başlıyor insan. Huzurlu,
inançlı bir annenin doğurup emzirdiği çocuk, bütün emsallerinden
daha güçlü bir bağışıklık sistemi ile donanmış olarak hayata
atılıyor.
Stres ciddi bir hastalığa yakalanma riskini arttırıyor. Haset,
kin, hile gibi olumsuz düşünceler vücudu güçsüz düşürüyor.
Sevgi insana pozitif bir enerji veriyor, sindirimi düzenliyor, rahat
uyku uyutuyor. Dünyaya aşırı bağlılık, hırs, ağır tepkili bir hayat
ülser, yüksek tansiyon ve migren gibi rahatsızlıklara zemin
hazırlıyor.
Ne kadar “ene” yani “ben” diyen bir karakterde iseniz, sağlıkta o
kadar kayıptasınız. Bünyeniz, sizden esnek olabilmeyi,
hayırsever olmanızı bekliyor. “Ene”sini tatmin edebilmek için
insanın harcadığı olağanüstü enerji, endişe ve yaşadığı stres ona
kalp krizi bile geçirtebilir.
Uzmanlar, hayatınızın nihai bir anlamı olsun diyorlar.
Gönül ehlinin
de aynı tavsiyeyi yapması, asrımızın en büyük buluşması denilebilir.
Kaynak:
Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
31/03/2008
61-Şaşkın
Balkabakları
Geçenlerde
İstanbul dışında oturan bir kardeşim bir rüyasını
anlattı. Belirli bölümleri, şahsı ve yakın bir
arkadaşı ile alakalı olduğu için size yansıtmıyorum.
Ama son kısmı hayli dikkât çekiciydi.
Özetle şöyle diyordu;
“ ...Sonra onunla beraber balkabağı pişirdik. Ve
akabinde sokağa çıktık. Etrafta gezinirken kalabalık
arasında dikkât çeken bir adam gördük.
Boynu balkabağı gibi şişmişti.
Sorduk, bu adam neden bu hale geldi?
Bir kişi cevap verdi;
Allah Rasulü'ne yakışıksız laflar söylediği için
böyle oldu dediler.”
Değerli okurlar! Rasulullah’la
(s.a.v) olumsuz ilişkiye girenlerin sonuçta nelerle
karşılaştığını, bilmem sizlere hatırlatmama gerek
var mı?
Şaşkın balkabakları gibi ortalarda dolaşmanın hiç
âlemi yok.
Yalpalamaya başladığınızda kimse yanınızda olmaz ve
sonunda mutlaka çuvallarsınız.
Haberiniz olsun.
Ahmet F.
Yüksel
http://sufizmveinsan.com
02/04/2008
62-PROSTAT
İdrarda
ağrı ile kendini belli ediyor.
Prostat kanseri, testesteron gibi androjenler
tarafından uyarılan anormal hücrelerin kontrol
edilemeyecek şekilde büyüyerek tümör oluşturmasıdır.
Özellikle geceleri olmak üzere sık tuvalete çıkma ve
idrar yapmada güçlük ile kendini belli eder. Tedavi
için prostat bezinin cerrahi yolla çıkarılması,
radyoterapi veya kemoterapi uygulanıyor.
http://sufizmveinsan.com
04/04/2008
63-Sigara,
Prostat kanserini 2 kat arttırıyor
Üroloji
uzmanları, prostat kanserinin her 6 erkekten birini
etkilediğini söylüyor. Araştırmalar prostat
kanserinin erkeklerde yeni kanser vakaları arasında
ilk sırayı aldığını gösteriyor. 5 yıl içinde
erkeklerde kansere bağlı ölüm nedenleri arasında
prostatın ilk sırada yer alması bekleniyor. Sigara
içenlerde hastalık ihtimali ise, içmeyenlere göre 2
kat daha fazla. İtalya’nın Milano şehrinde
düzenlenen 23. Avrupa Üroloji Kongresi’nde uzmanlar
prostat kanseri konusundaki yeni araştırmalar
hakkında bilgi verdi. Buna göre, Avrupa birliği
ülkelerinde 2006 yılında 301 bin 500 kişiye prostat
kanseri teşhisi konuldu. Kesin nedenleri tam
bilinmeyen prostat kanserine pek çok faktörün etkili
olduğu kaydediliyor. Ailede prostat kanserinin
bulunması, yakalanma riskini arttırıyor. Tanı konmuş
kişilerin ¾ ü 65 yaş üzerinde bulunuyor.
Araştırmalar bu hastalığın Afrikalı Amerikalılarda
daha sık görüldüğü sonucunu ortaya çıkarıyor.
Prostat kanseri vakalarının %70 inin erkeklerde
görüldüğünü söyleyen İrlanda Dublin
Üniversitesi’nden Prof. Dr. John Fitzpatrick,
prostatın yaşlı hastalığı olmasına rağmen tedavi
noktasında ciddi çalışmaların yapılmadığını
söylüyor. Uluslararası Geriatrik
Onkoloji Derneği Başkanı Jean-Pier Droz ise tedavi
için geriatrist, onkolog, diyetisyen, fizyoterapist,
eczacı ve hemşirelerin ortaklaşa ekip çalışması
yapması gerektiğini aktarıyor.
http://sufizmveinsan.com
06/04/2008
64-Ayak
mantarına bitkisel çözüm
Gaziosmanpaşa Üniversitesi (GOP) Fen Edebiyat
Fakültesi Dekanı ve Kimya bölümü öğretim üyesi Prof.
Dr. Adem Önal, bölümü kimya olduğu için araştırma
yaparken ceviz yaprağının antifungal etki göstermesi
üzerine ayak mantarında iyileştirme etkisi olduğunu
öğrendiğini ifade ederek, “Daha sonra, ceviz
yaprağı, portakal kabuğu ve dut kullanarak ayak
mantarı tedavisinde kullanılan bitkisel karışımı
elde ettik ve bunu test ettik” diye konuştu.
İstanbul'da bir firma ile anlaşarak ''Fungop'' ismi
ile ilacın üretimine geçeceklerini kaydeden Prof.
Dr. Önal, ''İlacımızın 'Fungop' isminde olmasının
nedeni 'fun' mantarın kısaltılması, 'Gop' ise
üniversitemizin kısaltılması. Fungop için Sağlık
Bakanlığı'ndan gerekli izinlerimizi aldık. Biz bu
ilacı, tamamen çöpe attığımız ceviz yaprağı,
portakal kabuğu ve duttan elde ediyoruz. Bizim bu
çalışmamız sonucu portakal kabukları ve ceviz
yaprakları heba olmaktan kurtulacak” dedi.
Kaynak; Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
08/04/2008
65-
Arayan Kişinin Yaşını Saptayan Yazılım
Lisan
diyalog sistemleri gelecekte, çağrı merkezlerini arayan kişiler
için kişiye özel hizmetler verebilecek. Siemens’ in geliştirdiği bir
yazılım sayesinde lisan bilgisayarları, arayanları cinsiyetine ve
yaş kategorilerine göre sıralayabilecek. Bu da, sistemin
müşterilerin beklentilerine daha iyi yanıt vermesi anlamına geliyor.
Sistemin prototipi Münih’ teki Corporate Technology (CT) ile Siemens
Enterprise Communication’ daki lisan tanıma uzmanlarının ortak
çalışmaları sonucu geliştirildi.Bu yeni tip teknolojinin temeli,
farklı yaş gruplarına dahil, binlerce kadın ve erkeğin konuşma
kayıtlarına dayanıyor. Bu veritabanının farklı ses özelliklerine
sahip, olabildiğince çok sayıda konuşmacı içermesi gerekiyor.
İstatiksel modeller bu konuşma verilerinden üretiliyor. CT
araştırmacıları bu modellere dayanarak konuşmacıların ses
özelliklerini değerlendiren ve analiz eden algoritmalar
geliştirdiler. Sistem, arayanın yaşına ve cinsiyetine bağlı
olarak ilk birkaç sözcükten sonra hangi kategoriye dahil
edilebileceğine karar veriyor.
Kaynak:
CBT
http://sufizmveinsan.com
09/04/2008
66-
Botoks,
sinir
hücrelerinde
bozukluğa sebep olabilir
ABD’li aratırmaclar, kırışıklıkların giderilmesinde uygulanan botoks
tedavisinin, enjekte edildiği bölgeden beyne hareket edebilecegini
bildirdi. Araştırmaya göre, bıyık kaslarına ‘A tipi botulinum
neurotoksin’ zerk edilen farelerin beyin dokularındaki incelemede,
botoks maddesinin beyin köklerine taşındığı görüldü. Özellikle yaşi
ilerlemiş ünlülerle norolojik rahatsızlığı bulunan hastalann
tedavisinde kullanılan yöntemin sinir hücrelerinin iletişim
yeteneğini bozabileceği, omurilikte değisikliğe yol açabileceği
kaydedildi. Araştırmaya katılmayan Boston Lazer ye Kozmetik
Merkezi’nden Mathew Avram ise fare fizyolojisinin insanlardan farklı
olduğunu, araştırma için daha fazla çalışma gerektiğini savundu.
http://sufizmveinsan.com
10/04/2008
67-Yorgunluğun
sebebi Nem
Bahar aylarında,
nem ve buharlaşmayla birlikte havadaki elektrik yükünün ve negatif
iyonların arttığı, bunun da, ”Bahar yorgunluğu” olarak adlandırılan
bazı rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olduğu bildirildi.
Bursa Yüksek İhtisas hastanesi İç Hastalıkları Klinik şefi Doç. Dr.
Sedat Demir, bahar aylarında hastaların en sık kas ve baş
ağrılarıyla, çabuk yorulma şikayetleri ile kendilerine
başvurduklarını söyledi.Demir, bahar yorgunluğundan korunmak için
bol sebze – meyve yenilmesi, B ve C vitaminleri ile potasyum
yönünden zengin gıdalarla beslenilmesi, ayrıca günde 2 – 2,5 litre
su içilmesi ve düzenli spor yapılması gerektiğini bildirdi.
Kaynak, Vakit
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
11/04/2008
68-
Resûlullah Efendimiz ve Çocuklar
Resûlullah Efendimizin 3'ü erkek, 4'ü kız olmak özere 7 çocuğu
olmuştur. Kasım, Abdullah ve İbrahim küçük yaşlarda vefat
etmişlerdir. Kızları Zeyneb, Rukkıye, Ümmü Gülsüm ve Fatma'yı ise
büyütüp evlendirmiştir. Ancak, Hz. Ali ile evlenen Hz. Fatma hariç,
diğer kızlan da Resûlullah Efendimiz’den önce vefat etmiştir.
Asr-ı Saadet'te yeni doğan çocuk. Resûlullah Efendimiz’e getirilir,
ondan dua etmesi istenirdi. O da çocuğu kucağına alır, dua eder,
bazen isim de koyardı. Onun oğlu İbrahim'e, doğduğu gece adını
koyduğu; torunu Hasan'ın kulağına ezan okuduğu, bizlere kadar gelen
haberler arasındadır. Resûlullah Efendimiz, çocuklara güzel ve
anlamlı isimler verilmesini tavsiye etmiştir.
"Bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha iyi bir armağan vermemiştir"
buyurarak, çocukların güzel terbiye edilmesini emretmiştir.
Resûlullah, ailedeki çocuklar arasında adaletli olunmasını,
özellikle hediye verirken veya bir şey bağışlarken eşit
davranılmasını emir buyurmuştur.
Resûlullah Efendimiz her zaman bu küçük yavruların dostu,
yardımcısı, koruyucusu ve şefkat kaynağı olmuştur. 0 çocuklara
ilgi gösterir, selam verir, başlarını okşar, şakalaşır,
kucağına alır, devesine bindirirdi. Hediyeler verir, onları gülüp
eğlendirirdi. Mevsimin ilk çıkan meyvelerini de onlara dağıtırdı.
Temim Kabilesi'nden kalabalık bir grup Resûlullah Efendimizi
ziyarete gelmişti. Eşyalarının başına bir çocuğu bırakmışlardı.
Resûlullah , onlarla görüştükten sonra herbirine bir hediye verdi.
Daha sonra içlerinde hediye almayan kimse kalıp kalmadığını sordu.
Sadece, eşyaları bekleyen bir çocuğun kaldığını söylediler.
Resûlullah Efendimiz çocuğu çağırtıp ona da hediyesini verdi.
Kaynak, Vakit Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
12/04/2008
69-Vitaminlerin
Fazlası Zararlı
Aşırı A Vitamininin beyin
kanaması ve felç riskini arttırdığı kalp ve damar hastalıklarına
sebep olduğu belirlendi. Yüksek düzeyde alınan C veya E
vitaminlerinin de diğer nedenlerin yanında ölüm oranını yükselttiği
ortaya çıktı. ABD’ de 83 bin 639 tıp doktorunun katıldığı
araştırmada, yüksek düzey C veya E vitamini tüketiminin ölüm oranını
yükselttiği belirlendi. Yüksek düzeyde tüketilen A vitamini, C ve E
vitaminine göre beyin kanaması ve felç riskini arttırdığı rapor
edilen bilgiler arasında yer aldı.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
14/04/2008
70-Dünyanın
En Güçlü Mini İşitme cihazı
Çok ağır işitme sorunu yaşayan
kişiler artık dünyanın en küçük fakat en güçlü işitme cihazı
sayesinde sesleri duyma şansına kavuşacaklar. Siemens’ in Nitro adı
altında geliştirdiği bu neredeyse görünmez cihazı 70 desibel
gücünde. Bu da televizyon cihazının normal volumuna eşit. Cihazın
iki 55 desibel ve 70 desibellik iki modeli şimdilik Almanya ve
Avrupa ülkelerinde satılıyor. Şiddetli işitme zorluğu çeken hastalar
daha önce kulak arkasına yerleştirilen cihazlardan yararlanıyordu.
“CIC-complete in the canal” kategorisine giren yeni cihazlar, genel
olarak işitme cihazlarının en küçükleri. Bunlar kullanan kişinin
işitme kanalının şekline göre özel olarak tasarlanıyor ve kanalın
içinde tümüyle gizleniyor. Daha önce de bu çeşit cihazlar vardı,
ancak bunların ses hacmini yükseltme kapasitesi, ancak hafif veya
orta derece işitenleri tatmin edebiliyordu. Şimdi CIC kategorisinin
en güçlü üyesi olan Nitro, işitme kalitesine yeni standartlar
getirdi. Siemens Audiologie Technologies’ ten araştırmacılar, özel
olarak geliştirilmiş yüksek performanslı hoparlörlerden yararlanarak
ses yükseltme düzeyini bugüne dek hiç olmadığı kadar yükseğe
çıkarttılar. Ayrıca istenmeyen geri plan seslerin baskılanmasına da
öncelik tanıdılar.Nitro ayrıca, kişiye göre tasarlanan çip dizaynı
sayesinde en uzun pil ömrüne sahip.
Kaynak: CBT/Bilim
http://sufizmveinsan.com
15/04/2008
71-Siyah
Karbon ve Erime
Kuzey Kutbu’nda 1900’lü yıllardan
bu yana birikim yapan endüstriyel siyah karbonun, bölgedeki
buzulların erime hızını arttıran bir etmen olduğu anlaşıldı. Yapılan
araştırmalara göre siyah karbon ışık radyasyonun geniş bir
spektrumunu emdiği için, kurum çok az miktarda bile olsa ısıyı
içinde hapsedebiliyor. Bu da buzulların erimesini hızlandırıyor.
Kaynak:
CBT
http://sufizmveinsan.com
16/04/2008
72-Bahar
Yorgunluğunu ‘Erken Kahvaltı’ ile Atın
Çok sayıda insanı etkisi altına alan bahar yorgunluğunu kolay bir
şekilde atlatmada kahvaltı saatinin öne alınmasının önemli olduğu
vurgulandı.Özel
Selçuklu Hastanesi Diyetisyeni Mevra Çimili, böyle bir süreci
yaşayan birey için beslenmenin son derece önemli olduğuna dikkat
çekti. B grubu vitaminleri içeren makarna, ekmek, ay çekirdeği, ton
balığı, balık, süt, biber, yumurta, sebze, yerfıstığı gibi gıdaların
tüketilmesi gerektiğini aktaran Çimili, balığın haftada üç kez
tüketilmesinin faydalı olacağını anlattı. Çimili, peynir, tavuk,
yumurta, süt gibi besinlerin de hücre yenilenmesini kolaylaştıracağı
ve bağışıklık sistemini kuvvetlendireceğinin altını çizdi. Dengeli
ve düzenli beslenmenin önemini hatırlatan Çimili, "Erken saatlerde
yapılan kahvaltı, yeterli vitaminlerin alımı, düzenli ara öğünler,
sıvı ve su tüketimi, egzersizler, aktif yaşamı sınırlandıran ve
yavaşlatan bu durumu daha sağlıklı geçirmeye yardımcı olacaktır."
dedi. Özel Selçuklu Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Sait Önal, bahar
mevsiminin başladığı günlerde ortaya çıkan bahar yorgunluğunun
birçok kişide bitkinlik, güçsüzlük ve enerji noksanlığı,
isteksizlik, uykusuzluk, vücutta karıncalanma gibi belirtilerle
kendini gösterdiğini ifade etti. Sait Önal, bu rahatsızlığa
yakalanan insanlarda öfkelenme, duygusallık, sıkılganlık, durgunluk,
gibi belirtilerin de gözlendiğini bildirdi. Bahar yorgunluğu yaşayan
kişilerin ruh hallerinin özel ve iş hayatlarına yansıyabileceğini
dile getiren Önal, bu halin özellikle çalışan insanların
konsantrasyon konusunda sıkıntı yaşamalarına sebep olabileceğini
vurguladı. Bahar yorgunluğuna bağlı olarak eklem ve baş ağrıları,
algı problemleri gibi durumların da ortaya çıkacağına dikkat çeken
Önal, özellikle bu aylarda rahatsızlığın hissedilir derecede
artabileceğini, söyledi.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
17/04/2008
73-Kellikten
Sorumlu Kalıtım Bölgesi
Bilim insanları saç dökülmesinden sorumlu genleri saptadılar.
Kelliğin, şişmanlığın ve kalp hastalıklarının bu genlerle ilişkili
olabileceği sanılmakta. Bonn Üniversitesi’ ne bağlı Life & Brain
Merkezi’ nde Axel Hilmer yönetiminde çalışan araştırmacılar,
erkeklerde kelliğin kalıtımla geçtiği 95 aileyi incelemişler. Hilmer,
saçların büyümesinden ve dökülmesinden sorumlu olası 14 bölge
saptadık diyor ancak bu bölgelerde düzinelerce gen bulunmakta.
Araştırmanın ikinci aşamasında üçüncü kromozomda, kellik oluşumuyla
en fazla ilişkili olduğu sanılan bir bölge mercek altına alınmış.
Araştırmaya katılan Roland Kruse’ ye göre bu genlerden hiçbiri saçın
biyolojisiyle ilişkilendirilmemiş bugüne dek. Genlerden biri
yaşlılık süresinde rol oynarken ikinci bir gen şişmanlık riski
üzerinde etkili. Bu durum, saçları dökülen erkeklerde daha sık
görülen bir özelliktir. Bu yüzden kellik görülen erkeklerde
arteryozkleroz tehlikesi daha yüksek diyor araştırmacılar.Bundan
sonraki araştırmalarda genlerin kalp/dolaşım hastalıklarıyla ilgili
ilişkisi incelenecek. Bilim insanları ayrıca kalıtımın saçların
gelişim aşamalarıyla olan ilişkisini de açıklığa kavuşturmak
istiyor. Araştırma, “American Journal of Human Genetics”
dergisinin web sitesinde yayımlandı.
Kaynak: CBT/Genetik Araştırmaları
http://sufizmveinsan.com
19/04/2008
74-
Evrenin Esrarı Çözüldü mü?
İtalyan bilim
insanlarından oluşan bir ekip, evrenin kütlesini
oluşturan görünmez karanlık maddenin varlığını
keşfettiklerini iddia etti. Ancak bu iddia bilim
dünyasında tartışma yarattı. Çalışmayı eleştiren
bilim çevreleri, Roma Üniversitesi'ne bağlı bilim
insanlarının daha önceki itirazlara karşı sadece
bazı cevaplara ulaşabildiklerini ve iddiaların halen
tartışma konusu olmayı sürdürdüğünü belirtti. Brown
Üniversitesi'nden fizikçi Richard Gaitskell, "Sonuç
kanıtlanırsa Nobel ödülü kazanır. Ama doğrulamaya
ihtiyaç var, deney verinin tamamını kanıtlamalı. Bu
kriterlerden hiçbiri elde edilemedi, bu yüzden de
şüphecilikle yaklaşmalıyız" dedi. İlk olarak 1933'te
astrofizikçi Fritz Zwicky'nin öne sürdüğü karanlık
maddenin, evrenin kütlesinin yüzde 90'ını
oluşturduğu varsayılıyor. ABD'de iki uluslararası
proje karanlık maddenin varlığını kanıtlamaya
çalışıyor ancak henüz ikisi de başarılı olamadı.
Kaynak: Radikal Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
20/04/2008
75-Olası
Bir Salgın İçin Kuş Gribi Aşısı
Avrupa İlaç Dairesi EMEA, ilk
kez insanda kullanılacak kuş gribi aşısı için umut verdi.
GlaxoSmithKline şirketi tarafından üretilen Prepandrix aşı
maddesi Vietnam’ daki H5N1 virüs kökünün antijenini içermekte.
Aşı olası bir salgının başlangıcında kullanılacak. EMEA’nın
önerisi Avrupa komisyonu tarafından henüz onaylanmadı ve aşının
ne zaman piyasaya verileceği henüz belirsiz.
Tıp uzmanları önümüzdeki yıllarda dünya genelinde bir kuş gribi
salgısının yaşanabileceğini tahmin ediyorlar. Salgına yol
açabilecek kuş gribi virüsü H5N1. Bu enflüenza alt tipi şimdilik
sadece hayvanlarda salgına neden olabiliyor ama bugüne kadar
dünya genelinde en az 365 kişiye bulaştı ve bunlardan 231’i
yaşamını yitirdi. Bilim insanları, virüsün insandan insana
bulaşacak hale gelmesiyle dünya genelinde büyük bir salgının
yaşanmasından endişeliler. Bu tür bir virüs oluştuktan sonra söz
konusu salgına uygun aşı geliştirilebilecek..
Prepandrix gibi aşı maddelerinin en azından aşılanan insanların
çok ağır hastalanmamalarını sağlaması umuluyor. Sanofi Pasteur
tarafından üretilen benzer bir H5N1 aşı maddesi, geçen yılın
nisan ayında Amerika’da onaylanmıştı. Avrupa’da Daronrix (GlaxoSmithKline)
ve Focetria (Novartis) olmak üzere salgın aşısının iki prototipi
onaylandı. Ancak bu maddelere salgın anında, yeni virüs
antijenlerinin eklenmesi gerekmekte.
Kaynak:
CBT/ Son Araştırmalar
http://sufizmveinsan.com
22/04/2008
76-İnsanlarda
Melatonin Etkisi
İnsanlar
üzerinde yapılan araştırmalar, hamile kalma olasılığının
mevsimsel olarak dalgalandığını gösteriyor. Michigan
Üniversitesi’nden David Lam, kuzey Avrupa’da doğum oranlarının
mart ayında ortalamanın %10 üzerine çıktığını belirtiyor. Bu da
bebeklerin haziran ayında rahme düştüğü anlamına geliyor.
Kültürel ve sosyal faktörlerin insanlarda hamile kalma
zamanlamasını etkilediği kesin olarak bilinse de, hormon
analizleri biyolojinin de güçlü bir rol oynadığını gösteriyor.
Bie çalışma, erkeklerde testosteron, kadınlarda lütein hormon
(yumurtlamayı tetikleyen hormon) düzeyinin haziran ayında
ortalama %20 üzerinde setrettiğini ortaya koyuyor.
Terman, kış depresyonunun nedenlerine ve baharda bu çoküşün
nasıl ortadan kalktığı konusuna öncelik veriyor ve duygu
durumunu n düzelmesini sabah ışığının erken doğmasına bağlıyor.
Terman, ABD’deki, saat dilimlerinin batı bölgelerinde güneşin
daha geç doğduğuna dikkat çekerek, buralarda kış depresyonunun
daha fazla görüldüğünü ileri sürüyor.
Kaynak: CBT
http://sufizmveinsan.com
23/04/2008
77-İki
Ayak Üzerinde Yürüme Yeteneği Altı Milyon Yıl Önce Gelişmiş
2000 yılında Kenya’ da bulunan ve öncü insan Orrorin
Tugenensis’e ait kemiğin son analizlerinden anlaşıldığı üzere
atalarımız en az altı milyon yıl önce Afrika savanlarında iki
ayak üzerinde yürümeye başlamışlar. Üst baldır kemiğinin biçimi
ve yapısı, yaklaşık olarak dört milyon yıl önce Afrika’da
yaşamış olan öncü insan türü Australopithecus’un kemik
yapısına benzemekte.Birçok uzman daha önceleri Orrorin
Tugenensis’in iki ayak üzerinde yürüdüğünü zaten tahmin
ediyordu. Ama son araştırma aynı zamanda Orrorin Tugenensis’in,
Australopithecus’tan daha çok insana benzediğini, dolayısıyla da
insanın doğrudan atası olabileceğine dayanan tezi de çürüttü
diyor George Washington Üniversitesi’nden Brian Richmond ve
Stony Brook Üniversitesi’nden William Jungers Science dergisinde
Üst baldır kemiğinin Australopithecus kemiğiyle benzerliği, dik
yürüme yetisinin evrimin çok erken bir safhasında başladığını ve
kemik yapısının uzun bir süre değişmediğini kanıtlamakta.Üst
baldır ve kalça kemiği iki milyon yıl kadar önceki geç Pliosen
döneminde Homo türünün ortaya çıkışıyla önemli ölçüde
değişmiştir diyor uzmanlar. Anlaşıldığı üzere yedi milyon yıl
önce yani Orrorin Tugenensis’ten bile önce yaşayan öncü insan
Sahelanthropus tchadensis’in de dik yürüdüğü tahmin ediliyor.
Ancak bu insan türüne ait şimdiye dek sadece kafatası ve dişlere
ait kalıntılar bulundu. Bu nedenle yürüyüş biçimi hakkında kesin
bilgiler bulunmuyor.Hatta insanın soyağacındaki yeri bile henüz
belirsiz.
Kaynak:
CBT
http://sufizmveinsan.com
24/04/2008
78-İnsanın
Düşünce Yetisi Hayvandan Dört Kat Daha Üstün
Dört yetenek insanın düşünme
biçimini eşsiz kılmakta. İnsanlar hayvanlardan farklı olarak
güncel bilgileri ve önceden bilinenleri yeni çözümler için
birleştirebiliyor, belli bir kuralı veya çözümü diğer olaylara
aktarabiliyor, semboller yaratabiliyor ve anlıyor, soyut düşünce
süreçlerini duygulardan ve duyu ifadelerinden ayırt
edebiliyorlar.Hayvanlar son yıllarda bilişsel yetileri nedeniyle
araştırmacıları şaşırtıyordu. Harvard Üniversitesi psikologu
Marc Hauser, şimdi insanın ve hayvanın düşünme yetisi arasındaki
farklılıkları ortaya koydu. Bilim insanları uzun bir süre alet
yapma yeteneğinin sadece insanda bulunduğuna inanıyorlardı.
Ancak özellikle son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalarla
bazı hayvanların da alet yapabildikleri anlaşıldı. Örneğin
şempanzeler. Ayrıca hayvanlar aleminde kısa vadeli belleğin
varlığı da tespit edildi. Dahası bazı hayvanlar basit matematik
sembollerini bile öğrenebiliyorlar. Kısa bir süre önce
şempanzelerin sayı dizilerini insandan daha iyi akılda
tutabildiği görüldü. Ne var ki bu bilişsel yetiler daha çok tek
boyutlu. Hayvan bir problem için sadece belli başlı bir çözümü
kullanıyor. Oysa insan diyor Hauser, bir problemi hemen
kavrayarak bir dizi çözüm stratejisi ve bilgiyle bağlayabiliyor.
İnsan bu dört bilişsel yetisi sayesinde beynini geliştirebilmiş
ve hayvanlarda bulunmayan sanat ve kültürü keşfederek hayvanlar
aleminde eşsiz bir yer edinmiştir.
Kaynak: CBT
http://sufizmveinsan.com
25/04/2008
79-Kadının
Belleği Daha Güçlü
Kaybolan bir eşyayı kadınların niçin daha çabuk bulabildikleri
anlaşıldı. Kadının kısa vadeli belleği erkekten daha iyi.
Stockholm Üniversitesi’nden Agneta Herlitz ve Jenny Rehnman,
gündelik olayları hatırlama yetisinin cinsiyetler arasında
farklılık gösterip göstermediğini araştırmışlar.Araştırma
sırasında ilk önce sözcükleri, objeleri ve etkinlikleri akılda
tutmaya çalışan kadınlar, sözcüklerle ilgili bağlantıları daha
iyi akılda tutabildikleri için gördüklerini hatırlarken
erkeklere göre daha başarılı olmuşlar. Fakat mekanları hatırlama
testinde de kadınlar daha başarılı. Mesela kadınlar anahtar gibi
eşyaların yerlerini çok daha çabuk hatırlıyorlar. Ayrıca yüzleri
hatırlama konusunda da kadınlar önde. Kadınlar
hemcinslerinin yüzlerini daha iyi hatırlıyorlar diyor Herlitz.
Bilim insanları elde ettikleri sonuçlara göre kadınlardaki kısa
vadeli belleğin (epizodik bellek) erkeğe göre daha iyi
işlediğini söylüyorlar. Epizodik bellek uzun vadeli belleğin
otobiyografik kısmıdır ve kişinin deneyimlerine dayanan olayları
işleyip, kaydettikten sonra bunları zamansal olarak
ilişkilendirmekte. Bundan sonraki araştırmalarla bellek
yetisinin kalıtımla olan ilişkisi incelenecek.
Kaynak: CBT
http://sufizmveinsan.com
26/04/2008
80-Susuz
Bir Gelecek
Avustralya’ yı susuz bir gelecek bekliyor. Geçen nisan
ayında hükümetler düzeyinde gerçekleştirilen İklim Değişikliği
Paneli’ nde başta Avustralya olmak üzere Afrika kıtasının tümü,
Çin ve Asya’ nın, Avrupa’ nın, ABD’nin bazı bölgelerinde
susuzluğun hüküm süreceği uyarısı yapıldı. Tahminlere göre
kuraklık 2100 yılına dek 3,2 milyar insanı etkileyecek.
Kaynak: CBT
http://sufizmveinsan.com
27/04/2008
81-BÖBREKLERE
TUZ, SODA VE C VİTAMİNİ ZARARLI
Böbrekle ilgili
hemen her hastalık oldukça sinsi seyreder.Enfeksiyonu, taşı,
kisti, fonksiyon yetersizliği..Bunlar önemli problemlerdir.Eğer
böbrek taşınız varsa ya da hayatınızın bir döneminde böbrek taşı
düşürdüyseniz yapmanız gereken ilk iş, bir dahiliye ya da
üroloji uzmanına gitmektir.İdrar testiniz ve özellikle de
düşürdüğünüz taşın analizi yapılabildi ise; bu sonuçlar, sizin
nasıl beslenmeniz gerektiğine ışık tutacaktır.Günde en az sekiz
bardak su içmelisiniz. Çıkardığınız idrarın rengi size günlük su
tüketiminizin yeterli olup olmadığı konusunda bilgi verir. Eğer
idrar renginiz koyu ise az su içiyorsunuz, eğer renk açık ise
yeterli su içiyorsunuz demektir. Günlük sıvı ihtiyacınızı bir ya
da iki kerede tamamlamayın. Yani bir kerede yarım ila bir litre
su içmeyin. Soda içmeyin.Kahve ve çayı az için, unutmayın hiçbir
şey suyun yerini tam olarak tutamaz.C vitamini de oksalat
oluşumunu kolaylaştırdığı için, C vitamini takviyelerini
azaltın. Lifli besinler yiyin.
Kaynak: Vakit
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
29/04/2008
82-Bahar
yorgunu musunuz?
Bazı hastalık belirtileri
bahar yorgunluğuna benzer.
Her sene bu zamanlar kendinizi halsiz, yorgun, uykusuz
hissediyorsanız, sürekli eklem ağrılarınız varsa siz de bahar
yorgunu olabilirsiniz.
Ama her halsizliği, yorgunluğu, uyuma isteğini, eklemlerde ağrı
şikâyetlerini bahar yorgunluğu olarak düşünmemek gerekiyor. Peki
yorgunluğa hangi hastalıklar sebep olabilir?
Anemisi (kansızlık) olan hastalarda da halsizlik, yorgunluk,
uyuma isteği, eklemlerde ağrı şikâyetlerine ilave olarak baş
ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı, ellerde ve ayaklarda üşüme, saç
dökülmesi de görülebilir.
Vitamin B12 eksikliğinde bahar yorgunluğu belirtilerine ilave
olarak, baş dönmesi, denge bozukluğu, vücutta çeşitli yerlerde
uyuşma ve keçelenmelerin olması, unutkanlık, saç ve tırnaklarda
dökülme şikâyetleri de ortaya çıkar.
Hiperlipidemisi (kan yağlarının yüksek olması) olan hastalarda
da ayrıca baş ağrısı, baş dönmesi, denge bozukluğu, göğüste
baskı hissi, vücutta uyuşmalar gibi belirtiler olabilir.
Hipotiroidi (tiroid bezinin tembelliği), hastalığında bahar
yorgunluğundan farklı olarak üşüme, kabızlık, ciltte kuruluk,
dilde büyüme, kolay kilo alma ve zor kilo verme, unutkanlık
görülür. Kronik yorgunluk sendromunda da benzer şikayetler
hissedilir.
Fibromiyalji sendromunda vücutta ağrı (ağrımayan yer yok gibi),
halsizlik, yorgunluk, depresyon (sebepsiz yere ağlama, sıkıntı
hissi, derin nefes alma ihtiyacı, geceleri uyuyamama gibi)
şikâyetleri mevcuttur.
Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
01/05/2008
83-Çok
nasihat etmek, çocukla ilgilenmek anlamına gelmez
Anne
babalar olarak çok bilgili ve tecrübeli olabilirsiniz. Bu bilgi
birikiminizi ve tecrübelerinizi de çocuklarınızla paylaşmak
isteyebilirsiniz.Çocuğunuza
saatlerce yaşadığınız olayları anlatıp, çocuğunuzun bilgi sahibi
olması isteyebilirsiniz. Ama şu unutulmamalıdır ki, çocuklara
çok nasihat etmek, çocuklarla çok ilgilenmek demek değildir.
Çünkü "Sizin ne anlattığınızdan ziyade, karşı tarafın ne
anladığı önemlidir." Çocuklara çok uzun süreli ve sık yapılan
nasihatler çocukları sağır, tepkisiz ve duyarsız yapıyor. Çocuk
anne veya babasını dinler ama hafızasına hiçbir bilgi girmez.
Çok konuşmak demek, çok bilgi öğretmek demek, değildir. Gelişim
düzeylerine uygun az ve öz bilgiler vermeliyiz.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
02/05/2008
84-Yaprak
Böceği Fosili
Ocak 2007’ de
Almanya’ nın Messel bölgesinde bulunan 47 milyon
yaşındaki bir yaprak böceği fosilinin modern
zamanlardaki akrabalarıyla yakın benzerlikler
taşıdığı ve böceğin milyonlarca yıldır çok az
değişime uğradığı ortaya çıktı. Böylece böceklerin
düşmanlarından korunmak için edindikleri kamuflaj
yeteneğinin milyonlarca yıldan beri var olduğu
anlaşıldı.
Kaynak: CBT
http://sufizmveinsan.com
03/05/2008
85-Emlakçılar,
villaları Google Earth'ten satıyor
Teknolojiyi
yakından takip eden satıcılar, Google Earth'ü pazar
olarak kullanmaya başladı. Özellikle Bodrum, Didim,
Kuşadası, Alanya gibi yaz aylarının gözde
merkezlerindeki emlakçılar, Google Earth'e
ekledikleri resimlerle satılık villa ve arsa reklamı
yapıyor
Bodrum'a bağlı Mumcular beldesinde faaliyet gösteren
Kocalar Emlak'ın sahibi Sinan Koca, Google Earth'e
ilan verenlerden. İlan fotoğrafının yayınlanmasından
sonra geri dönüşlere şaşırdığını kaydeden Koca, ilan
vermekten memnun olduğunu söyledi. Özellikle
İstanbul'dan çok sayıda kişinin Google Earth'teki
ilanları görerek aradığını belirten Koca, site
yönetimine, fotoğrafların tamamını yayımlamadığı
için sitem etti. Çok fotoğraf göndermelerine karşın
sadece 5'inin sitede yer aldığını aktaran Koca,
"Fotoğrafları seçerek siteye koyuyorlar. Bir benzin
istasyonunun fotoğrafına izin vermediler, ama
telefon numaralarımızın bulunduğu panoyu siteye
koydular." diye konuştu.
Didim Akyeniköy civarında yer alan Yeşiltepe
Sitesi'ndeki villa ve arsalarını satışa çıkaran
Mehmet Genç, sitede yazlığının resmini gören çok
sayıda kişinin kendisini telefonla aradığını ifade
etti. "Beklediğimizden çok fazla arandık." diyen
Genç, daha düzenli bir çalışma yapılması halinde
daha fazla kişinin aramasının sağlanabileceğini
belirtti. Siteye Türkçe, İngilizce, Almanca ilanlar
veren emlakçıların yanı sıra Google Earth'te
dükkânın yerini gösteren fotoğraflar da yer alıyor.
Uydudan çekilmiş fotoğrafların birleştirilmesiyle
oluşturulan Google Earth sayesinde kullanıcılar,
uydu üzerinden dünyayı inceleme, evlerini ve
binaları görebilme imkânına sahip olabiliyor.
Kaynak: Zaman Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
04/05/2008
86-Bebek
Mamut
Mayıs ayında bir Sibiryalı
geyik çobanının bulduğu donmuş haldeki küçük mamut cesedi,
dünyanın en bozulmamış mamutu olarak değerlendiriliyor. Çoban
donmuş cesedi, çözülmeden yakınlardaki Salekhard isimli Rus
kentindeki doğa tarihi müzesine taşıdı. 4 aylıkken öldüğü
düşünülen mamutun 40 bin ile 30 bin yıl önce yaşamış olduğu
ileri sürülüyor. Paleontologlar özellikle mamutun dişlerinin
kimyasal ve izotopik yapısına odaklanmış durumda. Dişler ağaç
gövdesi gibi halkalar halinde uzadığı için hayvanın yaşadığı
dönem ile ilgili çok önemli bilgiler elde edilebilecek.
Özellikle mamutların kütlesel yok oluşlarının nedeni bu şekilde
anlaşılabilecek.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
05/05/2008
87-Diyet
yapmak, yağ hücrelerini öldürmüyor
İsveç'teki
Karolinska Enstitüsü'nden bilim adamlarının yaptığı
araştırma, yağ hücreleri sayısının ergenlik çağında
belirlendiğini, bu dönemden sonra kişi obez olsa
dahi değişmediğini ortaya koydu.
Sonuçları Nature dergisinde yayımlanan araştırma
sırasında, diyetle çok sayıda kilo veren kişilerde
yağ hücreleri sayısında değişiklik saptanmadı.
Doktor Kirsty Spalding, bu araştırmanın kilo vermek
için diyet uygulayanlara kötü bir haber olduğunu
belirterek, "Bu, kilo vermenin ve verilen kiloyu
korumanın neden bu kadar zor olduğunu açıklıyor."
diye konuştu.
Kaynak: Zaman Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
06/05/2008
88-Emzirme
ile zekâ arasında bağlantı bulundu
Kanada'daki
McGill Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir
araştırma, emzirme ile artan zekâ arasında güçlü
bağlantı buldu.
Emzirme konusunda bugüne kadar yapılan bu en büyük
araştırmanın sonuçlarına göre, emzirme çocukların
zekâsını artırıyor ve akademik başarılarını
geliştiriyor. Genel Psikiyatri Arşivleri'nin yeni
sayısında yayımlanan Emzirme ve Çocuk Bilişsel
Gelişimi başlıklı makalede doktor Michael Kramer,
araştırma sonuçlarının, 6,5 yıldır incelenen 14 bin
çocuktan elde edildiğini belirtiyor. Kramer ve
meslektaşları, Belarus'taki 31 hastane ve klinikte
çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmada denek
annelerin yarısından bebekleri yalnızca
emzirmelerini istedi. Daha sonra bu çocukların
bilişsel kabiliyetleri, zekâ testleriyle ölçüldü.
Testler sonucunda yalnızca emzirilen çocuklardaki
ölçümler önemli derecede yüksek çıktı.
Kaynak: Zaman Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
07/05/2008
89-Klavyede,
klozetteki kadar bakteri varmış
İngiliz bilim adamları,
bilgisayar klavyelerinde klozetteki kadar bakteri bulunduğunu
ortaya çıkardı. Klavyedeki milyonlarca bakterinin kullanıcılarda
ishal, kusma ve benzeri rahatsızlıklara yol açabildiğine dikkat
çeken bilim adamları, bakterilerin arasında kolibasili ve
enfeksiyonlara yol açan Staphylococcus aureus'un da bulunduğunu
bildirdi. 'Which?' adlı dergide yayımlanan araştırmada, 33 ayrı
klavyeyi inceleyen bilim adamları, klavye bakterileriyle klozet
ve tuvaletlerin kapı kollarında bulunan bakterileri
karşılaştırdı. İnceledikleri klavyede, bir klozettekinden 5 kat
fazla bakteri bulunduğunu gören bilim adamları, kirliliğin kabul
edilebilir düzeyin 150 kat üstünde olduğunu belirtti.
Klavyelerde bakteri üremesinin en önemli sebebinin,
kullanıcıların bilgisayar başında yemek yemesi olduğunu kaydeden
bilim adamları, dökülen kırıntıların bakterilerin üremesine yol
açtığını ifade etti. Bilim adamları, kullanıcıların kişisel
temizliğe dikkat etmemesi ve el yıkamamasının da bakteriyel
kirliliği artırdığına dikkat çekti.
Kaynak: Zaman Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
08/05/2008
90-Caddeler
çevreleyen ağaçlar çocukları astımdan koruyor
Çevresinde bolca ağaç bulunan
cadde ve sokaklarda yaşayan çocukların astıma yakalanma
oranlarının daha düşük olduğu bildirildi. İngiliz yayın kuruluşu
BBC'ye göre, New York'taki Columbia Üniversitesi'nce yürütülen
ve Journal of Epidemiology and Community Health dergisinde
yayınlanan bir araştırma, kilometrekare başına düşen fazladan
her 343 ağacın, yaşları 4 ile 5 arasında değişen çocuklarda
astım oranlarını yüzde 25 oranında azalttığını gösterdi. New
York'ta astım 15 yaş altındaki çocuklarda hastaneye yatırılma
sebepleri arasında en önde geliyor. Araştırmacılar, ağaç
sayısının artışının hava kalitesini artırarak veya çocukları
dışarıda oynamaya heveslendirerek astım oranlarını azalttığını
düşünse de, gerçek nedenin hâlâ bulunamadığı belirtiliyor.
Kaynak: Zaman
Gazetesi
http://sufizmveinsan.com
09/05/2008
91-Bilim
adamları acımasızlık genini keşfetti
İsrailli bilim adamları neden
bazı insanların diğerlerine göre daha acımasız olduklarını
araştırdı. Buna göre, “AVPR-1” genini taşıyanlar bencil ve zalim
davrandıklarında büyük haz alıyorlar.
Araştırmaya göre, “AVPR-1” adlı gen ile bencil ve acımasız
davranışlar arasında bir bağ bulunuyor. Bir başka deyişle,
“acımasızlık” insanların genlerinde saklı.
İsrailli bilim adamları, “AVPR-1” genini taşıyanların
başkalarına yardımcı olacak hareketlerden daha az zevk
aldıklarını ortaya koydu. Araştırmaya göre bu gene sahip
olan insanlar bencil davrandıklarında normal insanlardan çok
daha büyük haz duyuyor.
Kaynak:
Ntvmsnbc.com
http://sufizmveinsan.com
12/05/2008
92-Obezlerin
beyinleri daha hızlı yaşlanabilir
Aşırı kilolu veya
obez orta yaşlı kişilerin beyinlerinin daha hızlı
yaşlanabileceği bildirildi.NEW YORK - ABD’de San
Francisco VA Tıp Merkezi’nde görevli bilim
adamlarının yaptığı araştırma çerçevesinde, aşırı
kilolu veya obez orta yaşlı kişilerin beyinlerinde,
sağlıklı işleyiş göstergesi olan belirli kimyasallar
düşük seviyelerde gözlendi. Araştırma sırasında 50
sağlıklı orta yaşlı kadın ve erkeğin beyinlerindeki
söz konusu kimyasalların miktarları MRI yöntemiyle
incelendi. Bilim adamları, beyinleri incelenen 50
kişiden 5’inin obez, 15’inin aşırı kilolu ve 30’unun
normal kilolu olduğunu, vücut kitle endeksi yüksek
olanların beyinlerinde, birçok işlevi bulunan ve
sağlıklı bir beynin göstergesi olan N-acetyl-aspartate
(NAA)seviyesinin düşük olduğunun saptandığını
söyledi. Aşırı kilolu ve obez kişilerin beyinlerinde
ayrıca hücre zarlarının oluşumunda kilit öneme sahip
maddelerin de düşük seviyede seyrettiği gözlendi.
Araştırma ekibinin lideri doktor Stefan Gazdzinski,
elde ettikleri bulguların, aşırı kilonun, beynin
yaşlanma sürecini hızlandırabileceği ve böyle
kişilerin Alzheimer gibi yaşla bağlantılı beyin
hastalıklarına yakalanma riskinin artabileceği
fikrini verdiğini söyledi.
Kaynak: Ntvmsnbc.com
http://sufizmveinsan.com
13/05/2008
93-VTA
Tıp
dilindeki ifadesiyle, Ventral
Tegmental Area, beyinde, limbik
sistem içinde yer alan bir
bölgedir. Amigdala’nın duygular
üzerine olan baskısına benzer
biçimde VTA’ da alışkanlıklar
üzerine etkili olur. Çocukluk
döneminde edinilen damak tadı
bilgileri dahil olmak üzere
alışkanlık yapan hemen her
madde, davranış biçimi ya da
sosyal olaylar, VTA ile birlikte
bellek bölgesi olan Hipokampus’a
kaydediliyor. Bu kayıtlama
esnasında VTA, beyin ön
bölgesine kısa süreli Dopamin
akışı sağlayarak keyif durumu
yaratıyor. Beyin ön bölgesinin
çalışma özelliklerini düzenleyen
Dopamin varlığı ile iyi
hissediliyor.
Bu bölgenin
çalışma özelliklerini
iyileştirmek için gerekli olan
Dopamin ihtiyacı; sosyal
şartlanmaları, duygusallığı,
madde ve alkol bağımlılığını,
kısaca, kişiye özel hayattan
zevk alma ve iyilik halinde olma
durumunu sağlıyor.
Beyin ön bölge
çalışmalarında duyarlılık olan
insanların, VTA çalışma
özellikleri nedeniyle,
bağımlılık geliştirme oranı
normal kişilere göre çok daha
fazladır.
http://sufizmveinsan.com
15/05/2008
94-"ZAMANA
YOLCULUK” KAPISINI CERN’DE AÇACAK
Avrupa nükleer
araştırma kurumu (CERN) mayıs ayında “atom parçalama” deneyi
yapacak. Bilim çevrelerinde heyecanla beklenen deneyle ilgili
olarak Rus bilim insanları deney sırasında oluşacak tepkime
anında zamanda yolculuk kapısı açılabileceğini söylüyorlar.
İsviçre’nin Cenevre kentindeki ve Türk bilim insanlarının
da görev aldığı Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN),
yeryüzünün oluşmasına neden olduğu varsayılan “Büyük
Patlama” teorisini denemek için Mayıs’ta yeraltında
bir “atom parçalama” deneyi yapacak. Rus bilim insanları bu
deneyle, kâinatın yapısında bir çatlak oluşacağını ve bu şekilde
zamanda yolculuk kapısının açılacağını savunuyorlar. Moskova
Matematik Enstitüsü’nden İrina Arefeva ve İgor Volovich, atom
parçacıklarının ışık hızına yaklaşan bir süratle
çarpıştırılmasıyla açığa çıkacak enerji ile “gelecekten
ziyaretçiler” olabileceği uyarısını yaptılar. Bilim insanları bu
tahminlerini, ortaya çıkacak olağanüstü büyüklükteki enerjinin,
kendisini çevreleyen uzay ve zamanın biçimini değiştireceğine
dair Einstein’ın izafiyet teorisine dayandırarak “maddenin
zaman değiştirebileceğine” işaret ettiler. Isparta’daki uçak
kazasında kaybettiğimiz fizikçi Prof. Engin Arık CERN’ deki Türk
bilim heyetinin başkanıydı.
Kaynak:
Popüler Bİlim
http://sufizmveinsan.com
16/05/2008
95-Sağlıkçıların
yüzde 95'inin cep telefonunda
enfeksiyon var
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi'nce
yürütülen bir araştırmada,
sağlık personelinin taşıdığı cep
telefonlarının yüzde 95'inin,
enfeksiyon hastalıklarına yol
açabilecek mikrop barındırdığı
belirlendi.Doç. Dr. Şaban Esen
ve Yard. Doç. Dr. Fatma Ülger
tarafından, 200 sağlık
personelinin cep telefonu
üzerinde yapılan araştırmada,
cep telefonlarında koliform
bakteriler, mayalar ve hastane
enfeksiyonlarında sorun
oluşturan dirençli mikroplar
bulundu. Doç. Dr. Esen, cep
telefonlarının alkol veya
alkollü sileceklerle
temizlenmesi gerektiğini
söyledi.
Kaynak: Zaman Gazetesi
www.sufizmveinsan.com
19/05/2008
96-Uykunun
süresi değil kalitesi önemli
Erişkin bir insanın ortalama
olarak günde 7-8 saat uyuduğu
düşünülürse, neredeyse ömrümüzün
üçte biri uykuda geçiyor. Fakat
vücudumuz için yemek, su ve
nefes almak kadar önemli olan
uykunun faydaları yeterince
bilinmiyor. Yeterli miktarda ve
kalitede bir uyku kişinin gün
içindeki performansını direkt
olarak etkiliyor. Bu nedenle
uyku boşa geçen bir süre değil,
aksine bedensel ve psikolojik
açıdan insan sağlığına büyük
faydaları bulunuyor. Memorial
Hastanesi Uyku Laboratuarı
sorumlusu Doç. Dr. Turan Atay,
uykusuzluğun kişiye daha büyük
rahatsızlık verdiği için daha
fazla önemsendiğini ifade
ediyor. Uykunun 24 saat içindeki
düzen ve dağılımının biyolojik
saatimiz tarafından
ayarlandığını aktaran Turan
Atay, "Biyolojik saatimize yol
gösteren etmenlerin en
önemlilerinden biri ışıktır.
Gözlerimiz tarafından algılanan
ışık, beyindeki ilgili merkeze
ulaşır ve bu merkez de ışığın
miktarına (gündüz-gece) bağlı
olarak uyku getirici veya
uyanıklığı sağlayan madde ve
hormonları salgılayan merkezlere
uyarıcı veya engelleyici
mesajlar yollar." dedi.
Bilinenin aksine insanlara
öğleden sonra uyku bastırması
yemekten dolayı değil, hazmın
başlamasıyla vücut ısısının
düşmesi nedeniyle oluyor.
Yeterli uyku süresi kişiden
kişiye değişiyor. Kanada'da
yapılan bilimsel bir araştırmaya
göre ideal uyku süresi 7 saat
olması gerekiyor.
Kaynak: Zaman Gazetesi
www.sufizmveinsan.com
20/05/2008
97-Dondurma
besin deposu
Konya Özel Selçuklu Hastanesi
Diyetisyeni Mevra Çimili,
dondurmanın bazı tatlılara göre
besleyici değerinin daha yüksek
olduğunu söyledi. Çimili, önemli
bir enerji, vitamin ve mineral
kaynağı olan dondurmanın
yetişkinler ve gelişme çağındaki
çocuklar için önemli bir besin
deposu olduğunu vurguladı.Temel
maddesi süt olan dondurmada
sütün içerdiği tüm kaynakların
mevcut olduğunu ifade eden
Çimili, dondurmanın kalsiyum,
fosfor, protein, riboflavin ve A
vitamini içeriğinin yüksek
olduğunu dile getirdi.
Dondurmanın 100 gramında
yaklaşık 148 miligram kalsiyum
barındırdığını belirten
diyetisyen Mevra Çimili, "Bu
oran çocukların kalsiyum
ihtiyacının bir kısmını
sağlayabilir özelliktedir. Bu
sebeple özellikle süt
tüketiminin azaldığı yaz
aylarında dondurma tüketimi
artırılmalıdır." dedi. Çimili, 1
yaşına kadar alerji riski
olabilen bebeklerin dondurma
tüketimine ise dikkat edilmesi
gerektiğini hatırlattı.
Dondurmanın güvenilir yerlerden
taze olarak satın alınması
gerektiğini bildiren Çimili,
"Paketinde buzlanma olmamalıdır.
Üretim izni olup olmadığına ve
son kullanma tarihine bakılması
gerekir." uyarısında bulundu.
Kaynak: Zaman Gazetesi
www.sufizmveinsan.com
21/05/2008
98-Diyet
Yağ Hücrelerini Azaltmıyor
Stockholm’deki Karolinska Enstitüsü’nde gerçekleştirilen bir
araştırmaya göre, insan bedeni diyetten sonra da aynı miktarda
yağ hücresi üretiyor. Zayıf ve şişman insanların yağ hücre
sayısı çocukluk döneminde “sabitlendikten “ sonra ömür boyu aynı
kalıyor diyor bilim insanları Nature dergisinde. Kirsty Spalding
yönetiminde çalışan araştırmacılar, bir yılda yağ hücrelerinin
yüzde onunun öldüğünü onların yerine yenilerinin üretildiğini
öğrenmişler.Yağ hücrelerinin düzenli olarak dengelenmesi
sayesinde yağ hücrelerinin mutlak sayısı ömür boyu değişmemekte.
Bu durum şişman insanları diyetten sonra yeni kilolarını niçin
koruyamadıklarını açıklamakta. Çünkü yeni üretilen yağ hücreleri
kilo kaybından sonra da yeniden yağla dolmakta.
Kaynak: CBT /Son Araştırmalar
www.sufizmveinsan.com
23/05/2008
99-Kanser
Tedavisinde Sarımsağın Etkisi
Yeni bir
araştırma sonucuna göre sarımsak meme ve prostat kanserinde
uygulanan belli başlı kemoterapinin yan etkilerini azaltmakta.
Docetaxel kemoterapi ilacının etkisi de sarımsağın içindeki bir
madde sayesinde yükselirken, yan etkilerde bir artış söz konusu
değil diyor Honkong Üniversitesi’nden Edward Howard.
International Journal of Cancer dergisindeki yazıda, etkisi
artan ilacın daha düşük dozda verilebileceğinden söz edilmekte.
Daha çok kanser ve prostat kanserinde uygulanan Docetaxel
kemoterapi ilacı özellikle de yaşlı insanlarda ağır yan etkileri
beraberinde getirmekte. Araştırmacılar kısaca SMAC olarak
adlandırılan S-Allylmercapto-Cystein maddesinin üç farklı
prostat kanserinin büyümesini durdurduğunu saptamışlar.
Docetaxel/SMAC kombinasyonu ile tedavi edilen prostat kanseri
farelerde, tümör boyunun %84 oranında küçüldüğü görülmüş. Bu
terapi yalnızca Docetaxel ile gerçekleştirilenden %37 daha
etkili diyen araştırmacılar, Docetaxel ilacının daha düşük dozda
verilmesi halinde yan etkilerinin azaltılabileceğini
düşünüyorlar.
Kaynak: CBT/Araştırma
www.sufizmveinsan.com
26/05/2008
100-Kirazın
ağrı kesici etkisi aspirinden on kat daha fazla!
Yapılan her yeni araştırma, meyve ve sebzelerin
şifa deposu olduğu gerçeğini açıkça ortaya koyuyor. 20 kirazda
12-25 miligram arası antosiyanin maddesi bulunuyor ve bu
maddenin ağrı kesici etkisi aspirinden on kat daha fazla.Vitamin
ve mineral deposu olan meyvelerin faydaları saymakla bitmiyor.
Yaz aylarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olan kiraz, güçlü
bir ağrı kesici. 20 kirazda 12-25 miligram arası antosiyanin
maddesi bulunuyor ve bu maddenin ağrı kesici etkisi aspirinden
on kat daha fazla. Afyonkarahisar Özel Fuar Hastanesi dahiliye
uzmanı Dr. Mustafa Şahin, vücudun başlıca düşmanı olan
kolesterolün hiçbir meyvede bulunmadığını söylüyor. Dr. Şahin,
meyvelerin doğal şeker içerdiğini, ne kadar çok meyve
tüketilirse beyindeki sinir hücrelerinin de o kadar geliştiği ve
meyve yemenin hafızayı canlandırdığını belirtiyor. Meyvelerin
mükemmel lif kaynağı olduğunun altını çizen Şahin, vitamin ve
mineral açısından çok zengin olan meyvelerin kalorilerinin az
olduğunu ve kilo aldırmadığını ifade ediyor.
Kolesterolü ve kan şekerini düşüren kirazın, kabızlığı da
giderdiğini vurgulayan Şahin, kirazda bulunan flavanoidlerin
vücuttaki zehri temizlediğini ve antioksidan etki yaptığını
kaydetti. Kirazın nikotinin vücuttan atılmasına yardımcı
olduğunu bildiren Şahin, "Böbreklerin taş ve kum yapmasını önler
ve varsa zamanla döker. Safra kesesi taşının dökülmesine de
yardımcı olur. Ayrıca yüzde oluşan sivilcelerin giderilmesini
sağlamaktadır." dedi.
Kaynak:
Zaman Gazetesi
www.sufizmveinsan.com
28/05/2008