Değerli okuyucular !... Türkiye’de
İnternet’in gelişmesinde büyük gayret sarfeden kişiler, “Türkiye
İnternetinin 5. Yaş Günü” dolayısıyla geçtiğimiz aylarda ortak bir bildiri
yayaınladılar.
“İnterneti kullanarak büyütelim” başlıklı bildiride süper
iletişimi geliştirmenin yolları deneniyor. Bu konuda da derginiz üzerine düşeni
yaptı...
Dergimiz ‘Yeni Dünya’ çok yakında İnternet’e
katılacak ve tüm dünyaya seslenecek, bu çok önemli bir aşama...
Zamanında yaraya neşter vuruldu... Zira Dünya küçüldü,
globalleşti, computer çağına girdi. Artık çocoklarımız Pc’lerinde “ağa
oturum açılıyor” sözcüğünü heyecanla bekleyecek, ilim ve irfanla
büyüyecekler...
Geçenlerde İnternet’te sörf yaparken bir siteye girdim...
Tasavvuf konuşuluyordu...Benim ilgi alanım da bu ilim üzerine ve öğrenmenin de
sınırı yok... Chat’i yönlendiren ‘Bir bilen’e sordum...
Cevapların, chatte benim gibi katılanların bilgi düzeyini de
dikkate alarak yanıtlandığını düşündüm...
Faydalı olur gerekçesiyle sizlere de arz ediyorum...
* Terkibiyetin ilânihaye devam etmesini teklik
açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?..
* Terkibiyetin sonsuza dek kalkmıyacağını söyledik...
Terkibiyet ile kişinin varlığı oluşmuştur.. Bu varlık kendi
özünde eğer hakikatine doğru bir yolculuğa çıkarsa... Kendini efal boyutunda, esma
boyutunda, sifat boyutunda ve zat boyutunda tanıyabilir!... Esma boyutunda tanıdığı
zaman şuurunda çokluk kavramı değerini yitirir...
Eğer esma boyutundan sıfat boyutuna geçerse, ilminde
terkibiyet hükmü kalkar...
Zat boyutu itibariyle ise yaşayan bilir...
Esma boyutundaki, şuurda çokluk kavramının kalkması, kısmen
terkibiyetin kalkması diye ifade edilir...
Sıfat boyutunda olanda ise terkibiyet hükmü kalmamıştır...
İlminde!...
Ancak hiç bir şekilde, kesret boyutundaki yani efal
boyutundaki birimsellik ortadan kalkmaz!... Yani terkibiyet hiç bir şekilde ortadan
kalkmaz... Anlaşıldı mı?
* Rüya alemi, misal aleminin bir parçasıdır. Rüya
aleminde gelişen olaylar belirli rumuzlarla anlatıldığına göre, bu rumuzları
değerlendirmedeki yöntem nasıl olmalıdır.?..
* Rüyada görülen suretler bize dışarıdan gelmez...
Aynı, ilhamın bitişik yatakta yatan iki kişiye geldiğini
düşünelim... Birisi beyin verilerine göre başka sembollerle görecektir o mesajı,
diğeri başka...
Gün içinde, aynı astrolojik etkileri alan insanlar, nasıl
farklı duygular hissediyorlarsa; bu da beyin açılımlarında ileri geliyorsa... Aynı
şekilde rüyada görülen semboller de o kişinin veri tabanına göre suretlenir!...
Bu sebeple rüya yorumu, sezgi yollu rüyayı gören kişiyi
OKUMAKTAN geçer!... kanaatindeyim...
* Kuranın Mekke'de ve Medine'de yani iki ayrı şehir
de nâzil oluşunun ayrı bir hikmeti mevcut mudur..
* Kuran yerleşim alanına değil kişiye nazil olmuştur!...
O zat nerede ise oraya nâzil olur...
Mekkenin fazileti bulunduğu yerden; Medinenin fazileti orada
bulunan kişiden ileri gelir!...
"Şerefil mekân bilmekin" uyarısını
hatırlıyalım Hz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin...
* Efendimiz bir hadisinde arzda Kabenin 14 tane daha
benzerinin olduğunu söylemektedir... Benzer kelimesi ile ne kastedilmiştir?... Arz dan
kastı 7 kat semamıdır?
* Arz dan murat dünyadır.. Eğer Hazreti Rasulullah Dünya
üzerinde Ka'benin 14 benzerinin olduğunu söylemiş ise, biz de dünya üzerinde bu
merkeze benzer 14 merkez daha olduğunu kabul ederiz... Muhakkak ki o doğruyu
söylemiştir..
* “Musa asasını taşa vurdu taştan 12 pınar aktı”
ayeti ile kastedilen zahir ve batın isimler ise örnekleme yaparmısınız...
* Zahirde o taşın altından 12 yöne akan su
fışkırmıştır... Tasavvuf ehline göre de bu Musa aleyhisselamın kendi ümmetine
açtığı oniki yoldur... Yahudilerin inancı da şu anda oniki ayrı daldadır...
Tıpkı müslümanların 73 fırkaya ayrılması gibi...
* Resulullah efendimiz Mekkede doğduğunda geçerli
olan son din Hıristiyanlıktı..
Efendimizin, kendisine risalet görevi gelmeden Hz İsa'ya
tâbi olması gerekirken pas geçtiğini görüyoruz bunun sebebi nedir?..
* İSLAM'dı!!!... Bir kere hristiyanlık diye bir din yoktur ki
o dine girsin... Musa'dan sonra Hz. İsa yeni bir din getirmemiş; mevcut anlayışı
revize etmişti... Musevilerin yanlışlarını düzeltmişti...
Hristiyanlar, Hz. İsa öğretisinden tanmamiyle sapmışlar ve
Göktanrı ile oğlu isa diye bir din anlayışı getirmişlerdi ki buna hristiyanlık
deniyordu... Bu inancı da, HANİF idrakında olan bir zatın kabullenmesi elbette ki
imkansızdır...
Buna karşın, kendisi İbrahim, Musa ve İsa'nın peygamber
olduğunu biliyor ve onları tasdik ediyordu... Bugün de biz, Hazreti Muhammedi,
getirdiklerini tasdik ve kabul ediyor, ama müslümanlığı kabul etmiyoruz!..
Şimdi bizim, saptırılmış bir inanç olan müslümanlığı
kabul etmeyişimiz, mümin olmadığımızı ve hz. Muhammedi kabul etmediğimizi mi
gösterir?..
* Kuranda bir çok âyette sabrı tavsiye var... Ancak
efendimiz sabır isteyen birine... Allahtan belâ istedin demiştir... Hem taviye var hem
de tavsiyeye uyana uyarı var... Biraz açar mısınız...
* Sabredilecek şey, BELADIR.. Bela olmadığı zaman zaten
sabredilecek bir şey yok demektir... Eğer sen talebetmeden bela gelmişse başına
SABIRLI olmayı tavsiye ediyor; çünki bir süre sonra devran dönecek ve sana olarak
gelen o olay kendiliğnden geçip gidecektir!... Ama başında bir bela yoksa, sakın
sabır isteme çünkü sabrın sende açığa çıkması için önce belaya ihtiyaç
vardır ki, bu yüzden de sen sabır istersen, belayı davet etmiş olursun; demek
istiyor...
* İman nurunun insanı cennete ulaştırması yanında,
kişinin mertebesini tayin etmedeki faktörü nasıl yorumlanmalıdır?..
* Ölüm anından sonra, iman nuru artmaz veya azalmaz...
Dolayısıyla kişi, iman nuru kadarıyla şefâaten faydalanır ve cehennemden çıkıp;
iman nuru kadarının karşılığı olarak cennet boyutunda yaşar...
* Ümmül kitap, sıfat tecellisine işaret ederse,
tecelli olarak Kurandan farkı nedir.?..
* Ümmül kitap Allah'ın yarattıklarıdır; Kur'ân, o
yaratılanları ve sistemi anlatandır!...
* Hedef Allaha ulaşma ise, iman kavramını sıratı
mustakim olarak değerlendirebilirmiyiz?..
* Herkesin Allah'a ulaşması bir değil, birbirinden
farklıdır... İman, cennete giden yol için gereklidir... Allah'a erenler ise îkan
sahipleridir!...
* Kadında zuhura çıkan Kudret sıfatı afakî
midir.?..
* Muhammedi ilmin, bâtınî ilmin yer almadığı her kudret
zuhuru afakî seyrden olabilir... Ya da gafletten!..
* Şehid'in cesedi neden yıkanmaz?..
* Şehid kendi kanıyla yıkanmış abdest almıştır,
arınmıştır da ondan!
* Hz Hamzanın şehadetine sebeb olan vahşi için
İmamı rabbani hz.leri o Resulullah efendimizi görmesinden o fazilet itbarıyle Veysel
Karani Hazretlerinden daha hayırlıdır demektedir.Siz bu görüşe
katılıyormusunuz.?..
* Görmüş olma fazileti yönünden; görenle görmeyenin
arasındaki fark olarak...
* Bir hadiste Efendimiz sahabeye 'Siz benim kardeşlerim
değilsiniz. Kardeşlerim gelecek... Siz benim sahabemsiniz' demiştir.
"Kardeşlerim" lafzı ile ne kastedilmektedir?..
* "Hakikati müşahede edip yaşayacak olan zevatı
kiram"... Mehdi'ye kadar devam edecek olan zincirdekiler...
* "Allahın insanı kendi sureti" ile
"Rahmanın sureti" üzerine yaratması arasındaki farkı açıklar mısınız.?
* Birincisi... İnsanın "zati kemalat" ile
yaradılışına işaret ediyor, ikincisinde ise, "insanın sıfatlarının da
hakikatından gelen" bir şekilde varolduğuna işaret ediyor...
* "Hz. İsa ve diğer peygamberler döneminde dahi
Muhammedi ilim zuhur etmediğine göre; ve siz de muhammedi ilim zahire çıkmayan
toplumlarda kudretin o toplumun zehiri olduğunu söylediğinize göre; İsa'daki kudretle
Deccal'deki kudret arasındaki fark nedir?
* Kudret sıfat mertebesidir... Muhammedî ilim ise zattan
gelir!...
Sıfat mertebesinin kemalâtından ve kudret sıfatının
özelliklerini açığa çıkarabilecek şekilde yaratılan İsa aleyhisselam zaten bu
yüzden kudret sıfatıyla zahir olmuştur; bu yüzden de getirdiği ilim
anlaşılmamıştır...
İlmin anlaşılır olması için, o kişinin ilim sıfatından
fıtratının programlanması gerekir!...
Deccal ise, ilimde işin hakikatına ilmen vâkıf olmasına rağmen
programı itibariyle kudret zuhuruyla gelecektir..
Deccal ilmi ile İsa a.s. İlmi arasındaki fark ise şudur...
İsa a.s. enfüsî kemalâta sahip olarak hakikata vakıf olmuştur; bu yüzden insanları
ALLAH'a; semanın krallığına, yani düşünsel boyutun özelliklerine davet
etmiştir... Buna karşılık Deccal ise, afaki boyuttan seyirle hakikatına vakıf
olmuş, bu yüzden de kendisinde açığa çıkan kudret sıfatı desteğiyle de
insanları kendine tapmaya davet etmiştir!...
İnsan, hakikatı yanlızca afaktan alırsa; enfüste seyrini
tamamlayamaz ise, ona da deccalleşme tehlikesi baş gösterir... Bilmem açıklayabildik
mi?
"Afakta" algılamaktan anlatmak istediğim
şu.... Kesret=çokluk boyutunda bütün varlıkların aslında tek varlık olduğunu
farkederek, kendisinde o şokluktaki tek varlığın kudretini farkedip açığa
çıkarmak...
"Enfüste" algılamak ise, nefsinin
hakikatının Mutlak "TEK"e ait olduğunu farkederek, herkesi kendi hakikatını
tanımaya davet etmektir.
Allah Muin’imiz olsun.
Ahmet F. Yüksel
|